endandik.blogspot.com.tr - Kütüphane









Search Preview

En Dandik Blog: KÜTÜPHANE

endandik.blogspot.com.tr
Her şeyle yakından ilgilenen en sıradışı blog. Adına bakma içine bak anlarsın
.com.tr > endandik.blogspot.com.tr

SEO audit: Content analysis

Language Error! No language localisation is found.
Title En Dandik Blog: KÜTÜPHANE
Text / HTML ratio 3 %
Frame Excellent! The website does not use iFrame solutions.
Flash Excellent! The website does not have any flash contents.
Keywords cloud ve bir de bu da için ile gibi Bu olarak daha kadar ne çok sonra köle olan Bir göre hür
Keywords consistency
Keyword Content Title Description Headings
ve 206
bir 198
de 84
bu 81
da 68
için 65
Headings
H1 H2 H3 H4 H5 H6
1 39 0 0 0 0
Images We found 121 images on this web page.

SEO Keywords (Single)

Keyword Occurrence Density
ve 206 10.30 %
bir 198 9.90 %
de 84 4.20 %
bu 81 4.05 %
da 68 3.40 %
için 65 3.25 %
ile 47 2.35 %
gibi 43 2.15 %
Bu 36 1.80 %
olarak 36 1.80 %
daha 33 1.65 %
kadar 32 1.60 %
ne 32 1.60 %
çok 32 1.60 %
sonra 31 1.55 %
köle 28 1.40 %
olan 28 1.40 %
Bir 27 1.35 %
göre 25 1.25 %
hür 24 1.20 %

SEO Keywords (Two Word)

Keyword Occurrence Density
Devamı » 16 0.80 %
ya da 16 0.80 %
İlgili Aramalar 14 0.70 %
ÇOK ÖZEL 11 0.55 %
Abdurrahman Efendi 10 0.50 %
ÖZEL SÖZLER 10 0.50 %
BİLİM TEKNOLOJİ 9 0.45 %
Unutulan Kelimeler 9 0.45 %
göst yer 8 0.40 %
bir dünyada 8 0.40 %
SÖZLER KÜTÜPHANE 7 0.35 %
Hakkında Bilmediklerimiz 7 0.35 %
hür olur 7 0.35 %
TARİHİ GERÇEKLER 7 0.35 %
ödev yapmak 6 0.30 %
Hayat Hakkında 6 0.30 %
Aramalar ÇOK 6 0.30 %
bir dünya 6 0.30 %
ve Hayat 6 0.30 %
bir şey 6 0.30 %

SEO Keywords (Three Word)

Keyword Occurrence Density Possible Spam
ÇOK ÖZEL SÖZLER 10 0.50 % No
ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE 7 0.35 % No
İlgili Aramalar ÇOK 6 0.30 % No
Aramalar ÇOK ÖZEL 6 0.30 % No
ve Hayat Hakkında 6 0.30 % No
Hayat Hakkında Bilmediklerimiz 6 0.30 % No
BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE 5 0.25 % No
Kadın ve Hayat 5 0.25 % No
Cep' ten ödev 4 0.20 % No
sallâllahu aleyhi ve 4 0.20 % No
Efendimiz sallâllahu aleyhi 4 0.20 % No
alınıp satıldığı bir 4 0.20 % No
bir dünyada yaşıyoruz 4 0.20 % No
Bir gülceğiz istedim 4 0.20 % No
KÜTÜPHANE TARİHİ GERÇEKLER 4 0.20 % No
böyle bir dünyada 4 0.20 % No
gülceğiz istedim de 4 0.20 % No
istedim de vermedi 4 0.20 % No
Mahmut Esat Bozkurt 4 0.20 % No
İlgili Aramalar KÜTÜPHANE 4 0.20 % No

SEO Keywords (Four Word)

Keyword Occurrence Density Possible Spam
ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE 7 0.35 % No
ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz 6 0.30 % No
İlgili Aramalar ÇOK ÖZEL 6 0.30 % No
Aramalar ÇOK ÖZEL SÖZLER 6 0.30 % No
Kadın ve Hayat Hakkında 5 0.25 % No
Bir gülceğiz istedim de 4 0.20 % No
gülceğiz istedim de vermedi 4 0.20 % No
Efendimiz sallâllahu aleyhi ve 4 0.20 % No
FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM 3 0.15 % No
GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE 3 0.15 % No
POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER 3 0.15 % No
GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY 3 0.15 % No
GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR 3 0.15 % No
KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL 3 0.15 % No
OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR 3 0.15 % No
REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK 3 0.15 % No
ÖZEL FIKRALAR POLEMİK ANALİZ 3 0.15 % No
FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI 3 0.15 % No
MÜZİK VİDEO TARİHİ GERÇEKLER 3 0.15 % No
ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA 3 0.15 % No

Internal links in - endandik.blogspot.com.tr

Hakkımızda
Hakkımda | En Dandik Blog
İletişim
İletişim | En Dandik Blog
Yorumcular
Yorumcular | En Dandik Blog
Arşiv
Arşiv | En Dandik Blog
İddaa Maç Sonuçları
İddaaMaçSonuçları | En Dandik Blog
Okey Oyna
Okey Oyna | En Dandik Blog
Bilim Teknoloji
En Dandik Blog: BİLİM TEKNOLOJİ
Çok Özel Sözler
En Dandik Blog: ÇOK ÖZEL SÖZLER
Özel Fıkralar
En Dandik Blog: ÖZEL FIKRALAR
Cinsel Haberler
En Dandik Blog: CİNSEL HABERLER
Foto Galeri
En Dandik Blog: FOTO GALERİ
Gezdim Gördüm
En Dandik Blog: GEZDİM GÖRDÜM
Kütüphane
En Dandik Blog: KÜTÜPHANE
Sıradışı Haberler
En Dandik Blog: SIRADIŞI HABERLER
Tarihi Gerçekler
En Dandik Blog: TARİHİ GERÇEKLER
Olay Reklamlar
En Dandik Blog: OLAY REKLAMLAR
Polemik Analiz
En Dandik Blog: POLEMİK ANALİZ
Sinema Dizi Müzik Video
En Dandik Blog: SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO

Endandik.blogspot.com.tr Spined HTML


En Dandik Blog: KÜTÜPHANE Menu Hakkımızda İletişim More Yorumcular Arşiv İddaa Maç Sonuçları Okey Oyna Ana Sayfa twitter facebook google rss linkedin dribbble pinterest En Dandik Blog Adına bakma içine bak :) Etiketler BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER ÇOK ÖZEL SÖZLER FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO TARİHİ GERÇEKLER Menu Home Home Hakkımızda Arşiv Yorumlar Katagoriler Bilim Teknoloji Çok Özel Sözler Özel Fıkralar Cinsel Haberler Foto Galeri Gezdim Gördüm Kütüphane Sıradışı Haberler Tarihi Gerçekler Olay Reklamlar Polemik Analiz Sinema Dizi Müzik Video Error 404 Search KÜTÜPHANE Kahve Telvesinin Bilinmeyen Marifetleri 02:22 kerkenez 0   Kahve telvesinin çok bilinmeyen marifetleri Telve, mutfakta temizlikçi, bitkilerde koruyucu, buzdolabında koku giderici olarak kullanılabiliyor, kötü kokuları gideriyor, peeling özelliğiyle güzelleştiriyor ve hatta köpek dostlarımızın dertlerine bile çare oluyor. Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı, o kahvenin telvesinin de türlü türlü marifeti var. Afiyetle pişirip içtiğiniz kahvenizin dibinde kalan telve yalnızca geleceğinizi tahmin etmeye değil, farklı birçok işe de yarıyor. ‘Demlediğiniz kahvenin filtresini temizlerken ya da faldan kalma fincanları suya tutarken iki kere düşünün’ bundan Sonra Kahve Telvesini Asla Çöpe Atmam Dedirtecek 9 Kullanım Önerisi’... Bitkilere gübre Hepimizin evinde en az bir tane mutlaka bulunan sardunya, açelya ya da kamelya gibi asitli toprak seven çiçekler, kahveyi en az bizim kadar sever. Telve hem toprağı besliyor, hem de çayın aksine sinekleri, böcekleri, hatta salyangozları ve kargaları bitkilerden uzak tutuyor. Eğer kedilerin saksılara dadanmasından rahatsızsanız, bitkilerin dibine içine kurutulup rendelenmiş portakal kabuğu ekleyip de koyabilirsiniz. Dibi tutmuş tencereye derman Tencerede yanan yemeğe üzülmek için neden çok. Yanan tencereyi, temizlemek için ise kolay bir yöntem var. Onu bir mutfak fırçasının ucuna ya da süngerinin yüzeyine sürdüğünüz telveyle ovabilirsiniz. Tıkanmış lavaboya, gidere çözüm Kaynamış suyun içine telveyi ve karbonatı atın, tıkanan giderlere dökün. Kimyasal çözümler kadar olmasa da epey etkili bir yöntem. Buzdolabı kokusuna ilaç Telveyi gazete kağıdına yayın, güneşte ya da sıcak bir köşede kurutun. Sonra bir çay altlığı ya da kaseye aktarıp, buzdolabının uygun bir köşesine yerleştirin. O ekşi kokuyu karbonattan daha iyi emiyor. Güzellik sırrı Güzellik dediğimiz şey en temelde cilt güzelliği. Kahve telvesi de yüzden bacağa, göbekten ellere ayaklara tüm cilt için faydalı. Peeling etkisiyle kan dolaşımını hızlandırıyor, siyah noktaları yok ediyor. Telveyi azıcık ılık suyla hafifçe sulandırıp temizlediğiniz yüzünüze çok hafif hareketlerle sürüp, 10 dakika bekleyip yıkayabilirsiniz. Soğan sarımsak kokusunu giderir Soğan, sarımsak doğradıktan sonra kokusunu gidermek için de ellerinizi telveyle ovuşturup yıkayabilirsiniz. Hem yüzeyde kalan yağ sayesinde nemlendirici etkisi de oluyor. Mesela banyo öncesi vücut peeling’i Kahve telvesinin içine birkaç damla nane, greyfurt, hindistancevizi yağı damlatabilir, selülit sıkıntınız varsa rendelenmiş limon kabuğu da ekleyip cildinize uygulayabilirsiniz. Hobi araç gereci Evde sabun, mum yapımı gibi hobilerle ilgileniyorsanız, kurutulmuş telve harika bir ek malzeme. Ayrıca kağıt, kumaş gibi emici yüzeylere eskitilmiş havası vermek için boya olarak da kullanabilirsiniz. Köpek dostunuzun pirelerinin katili Meğer bu yöntemi uygulayan çok kişi varmış. Şaşırtıcı ama işe yarıyor. Köpeğinizi yıkarken şampuanına telve ekleyin. Böylece hem pireleri ölecek, hem de tüyleri pırıl pırıl parlayacak. cosmoturk.com İlgili Aramalar: Etiketler: kahve, Telve, Pratik Bilgiler, Öneri, Marifet BİLİM TEKNOLOJİ ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Kahve Telvesinin Bilinmeyen Marifetleri   Kahve telvesinin çok bilinmeyen marifetleri Telve, mutfakta temizlikçi, bitkilerde koruyucu, buzdolabında koku giderici olarak kull... Devamı » Hangi ülkelerde neler yapılmamalı? 02:15 kerkenez 0 Nepal 'de ayak üzerinden atlamayın. Bahama Adaları 'nda çiçekli etek giymek koca arıyorum anlamına gelir. İşte ülke ülke yapılmaması gerekenler. Yunanistan 'da sakın Türk kahvesi istemeyin. Türk kahvesinin adı bu ülkede, Yunan kahvesidir. Nepal 'de ayak üzerinden atlamayın. Kötülüğü simgeler Şili 'de lokantada ellerinizi karnınızın üzerine koyun. Yoksa servis yapmazlar. Mogalistan 'da ıslık çalmayın. Kötü ruhları davet etmiş olursunuz. Hindistan 'da sokakta tuvaletini yapanlara tepki göstermeyin. Yasaldır. Kolombiya 'da gece sakın kırmızı ışıkta durmayın. Soyulursunuz. Çin 'de yere tükürmek serbesttir. Balgamın üzerine basmak yasaktır. ABD 'de trafik polisi sizi durdurursa elleriniz direksiyon üzerinde put gibi bekleyin. Hareket ederseniz vurulabilirsiniz. Endonezya 'da küçük çocukların başını okşamayın, yoksa zekaları gelişmez Tibet 'te çay bardağını iki elinizle avuçlamazsanız saygısızlık etmiş olursunuz Japonya 'da çatal, kaşık yerine kullanılan çubukları tabağa çapraz koymak hakarettir Bahama Adaları 'nda çiçekli etek giymek koca arıyorum anlamına gelir. Bikini Adaları 'nda bikini giymek yasaktır Rusya 'da erkek erkeğe dudaktan öpmek sevgi ve saygıyı gösterir. Endonezya 'da pazarlık sırasında satıcı parayı yere atarsa son fiyat anlamına gelir Panama 'da çok güzelseniz size %20 'ye varan indirim yaparlar Avustralya 'da yaşınız 65 'in üzerindeyse geneleve girmek için sağlamdır raporu gerekir Sumatra 'da küçük çocukların resmini çekmek yasaktır. Dişlerinin gelişmesini önler inancı hakimdir. Rusya 'da taksi şoförleri ile akademik bir tartışmaya girmeyin. Çoğu üniversite eski öğretim üyesidir. İskoçya 'da içkiyi geri çevirmek hakarettir. İtalya 'da Spaghetti 'ye makarna demek hakarettir Yine İtalya 'da otel odanıza giren hırsızı dövmek suçtur. cosmoturk.com İlgili Aramalar: KÜTÜPHANE SIRADIŞI HABERLER Hangi ülkelerde neler yapılmamalı? Nepal 'de ayak üzerinden atlamayın. Bahama Adaları 'nda çiçekli etek giymek koca arıyorum anlamına gelir. İşte ülke ülke yapılm... Devamı » Kölelik ayaklarımızın altında! 18:50 Unutulan Kelimeler 1 50 dolara insanların alınıp satıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyayı, insanı, içimizdeki karanlık yandan ibaret sayanlar üretti. Biz böyle bir dünyada yaşamaktan utanıyoruz. Modern köleliğin olmadığı bir dünya mümkündür, biz bu dünyanın rüyasını uyanıkken de görmek istiyoruz. İstanbul’un en işlek semtlerinden birisi. Ülkemizde sadece sekiz saat kalacak yabancı turizm acentelerinden birisine giriyor ve şu soruyu soruyor: “Bir kız satın almak istiyorum, bana yardımcı olabilir misiniz?” Soru hiç garip karşılanmıyor. Hemen birkaç telefon görüşmesi yapılıyor ve yabancının isteğini karşılayacak süreç başlıyor. Aynı yabancının Bükreş’teki benzer isteği ise İstanbul’daki kadar uzamıyor. Gördüğü muameleden tir tir titreyen bir engelli kadın getiriliyor, buna karşılık istenen ikinci el araba fiyatından daha az bir miktar. Haiti’de aynı talep çok daha hızlı karşılanıyor. Teklif edilen dokuz yaşında bir kız çocuğu. Fiyat ise sadece 50 dolar. Hindistan’da üç nesildir karın tokluğuna köle olarak çalıştırılan adama göre pahalı ama… Yine aynı bölgede açlık korkusu ile oğlunu satan kadına göre de ucuz sayılmaz sonra...*Ne kadar farkındasın bilmem ama böyle bir dünyada yaşıyoruz. İnsanın hala bir meta gibi alınıp satıldığı bir dünya burası… Sana gözlerinin hayretle açılmış olduğunu farz ederek yazıyorum. Gözlerin kocaman, değil mi? Yüreğinde sıkışma var, değil mi? Bunu ümit etmek istiyorum. Bu tabloyu normal görmemelisin. Bu sıradan bir şey değil, kardeşim. Bunu sıradan görmemelisin. Yumrukların sıkılmalı farkında olmadan. Dişlerin gıcırdamalı. “Ne oluyoruz” demelisin. Başını ellerinin arasına alıp düşünmelisin…Biz zaten bunun için geldik dünyaya, biliyor musun? Düşünmek, akletmek ve harekete geçmek için… Bize, kim olduğumuzu, bu dünyaya niye geldiğimizi ve buradan nasıl gitmemizi öğreten kitabımız, bakıp, görüp, ibret almamızı istiyor. Şahitler olmamızı istiyor. Kitabı gönderenin ve kitabı bize bildirenin yeryüzündeki şahitleri olmalıyız. Şahitlik, görmek, duymak, idrak etmek, sonra da tasdik etmek demek… Ne gördün, ne duydun, neye şahit oldun, bir baksana! Nasıl bir tabloya şahit olduğunun ve bunun ne anlama geldiğinin farkında mısın?Böyle bir dünyada yaşamaktan utanmalısın, kardeşim. Biz böyle bir dünyada yaşayalım diye gelmedik. Biz insanın insana köle olmadığı/yapılmadığı bir dünya kurmak için geldik. Evet, biz dünyayı yeniden kurmak için geldik dünyaya. Halife olmak, vekil olmak bu, biliyor musun? Allah adına, Allah için, Rabbani işler yapmak demek halifelik… O’na naip olmak demek… O’nun adına, O’nun yarattıkları üzerinde tasarrufta bulunmak demek… Biz bunun için geldik dünyaya. O’nun istediği gibi yaşayalım ve O’nun istediği gibi yaşatalım diye… İyilik hâkim olsun, kötülük kalmasın diye… Dünya adaletle yönetilsin, insanlar sadece Rabbe kulluk etsinler diye… Kullar, kullara, hazza, paraya, makama, mevkiye, statüye kul olmasınlar diye…Sana darmadağınık olduğun ümidiyle yazıyorum bu yazdıklarımı. Okudun, şahit oldun ve darmadağın oldun değil mi? Bunu ümit edebilmeliyim. O kadar da kötü değiliz; o kadar umarsız, o kadar aman sendeci değiliz, biliyorum. Biliyorum sen oradasın ve beni anlıyorsun. Bunu biliyorum, çünkü kendimi bilmiyor değilim. Ben bu zamanın çocuğuyum. Tıpkı senin gibi… Ortalıkta dolaşan sevinçlerden, üzüntülerden, dertlerden, ümitlerden bağımsız bir hayatım olmadı benim… Ama vazifemin şahitlik olduğunu da bildim ben. İyiliği yaymak, kötülüğü engellemek gibi bir görevimin olduğunu da öğrendim. Adına dava denilen, Allah’ın ismini, isimlerin, cisimlerin ve tüm kesimlerin üstüne çıkartmak görevinin, boynumun borcu olduğuna iman ettim. Seninle bu satırlarda buluşuyorsam, biliyorum ki beni duyuyorsun, oradasın ve anlıyorsun. Sana bu ümitle sesleniyorum ve biliyorum ki sen orada oldukça ümit bitmez.Sana bu zamanın bir çocuğu olarak sesleniyorum, bu zamanın sözlerinden başka heybemde ne var ki? Sana yeni ne söyleyebilirim ki? Evet, görmek istemediğimiz ve fakat gerçek bir tablo sundum nazarına. Ne yapmanı bekliyorum peki? Bir şey yapmanı bekliyor muyum? Koca koca, deve dişi gibi, lacivert takımlı, kırmızı kravatlı adamların, vicdana giden bağlantıları kurum bağlamış afilli kurumların yapamadığını senden mi bekleyeceğim? Beklentilerimi, klişelerin, köhne sınıflandırmaların ve basit tasniflerin sıradanlaştıran, doğmadan öldüren, başlamadan bitiren hesapçılığına feda etme korkusu içerisinde şunu ifade edeyim ki senden hep daha fazlasını bekledim. Hep daha fazlasını: Bu zamanın ötesinde, birlikte oluşturacağımız bir zamanın rüyasını hiç unutmayacaksın, biliyorum. O rüyayı gördüğün uykuyu hayatın yap, o uykudan hiç uyanma! Sana yeni bir şey söyleyemem belki ama yeni bir dünya tasarlamalıyız dediğimde eski ya da mevcut bana ne diyebilir ki? Şüphesiz biz bu zamanın çocuklarıyız, şüphesiz yaşamak istediğimiz dünyamızın tohumları bu zamanda atılacak. Ama biz rüyası, davası, derdi olanlar, hep farklı olacağız, farklı kalacağız. İçimizde hep bir değişme ve değiştirme direnci olacak. Böyle gelmiş, böyle gider demeyeceğiz. Dünyanın ve bu kirli düzenin değişmesini gerektiğine dair o irademiz hep diri kalacak. Aşkımız, imanımız, sevgimiz kadar öfkemiz, buğzumuz ve nefretimiz olacak. “Adam sen de aldırma geç, git” demeyeceğiz. Sevdiklerimiz kadar sevmediklerimizle, istediklerimiz kadar istemediklerimizle ayakta kalacağımızı unutmayacağız.Yaşamak istediğimiz dünyayı önce içimizde, zihnimizde, gönlümüzde kuracağız. İçini imar edemeyenlerin dışarıya verecekleri bir şey yoktur. Yaşamak istediğimiz dünyada istemediklerimizi önce içimizde, zihnimizde ve gönlümüzde ıslah edeceğiz. İçini ıslah edemeyenlerin dışarıda düzeltecekleri bir şey yoktur.Evet, 50 dolara insanların alınıp satıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyayı, insanı, içimizdeki karanlık yandan ibaret sayanlar üretti. Biz böyle bir dünyada yaşamaktan utanıyoruz. Modern köleliğin olmadığı bir dünya mümkündür, biz bu dünyanın rüyasını uyanıkken de görmek istiyoruz. Dünya benimdir, dünya bizimdir, dünyanın gidişatından ben sorumluyum, biz sorumluyuz diyenler modern kölelik meselesini de gündemlerine almalıdırlar.Kölelik ayaklarımızın altında…* Tüylerimizi diken diken eden bu tabloları gözümüzün önüne seren Ben Skinner isimli Kanadalı bir gazeteci. Yaşadıklarını “Vahşi Bir Suç: Modern Zamanların Köleliği ile Yüzleşmek” (A Crime so Monstrous: Face-to-Face with Modern Day Slavery) adlı kitapta kaleme almış. Mehmet Lütfi Arslangencdergisi.com İlgili Aramalar: ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Kölelik ayaklarımızın altında! 50 dolara insanların alınıp satıldığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünyayı, insanı, içimizdeki karanlık yandan ibaret sayanlar üretti. Biz b... Devamı » Eşya Obezitesi 18:44 Unutulan Kelimeler 0 Evlerimizde giderek daha fazla dolaba ihtiyaç duyar unimpaired geldik. Yatak odasındaki yetmedi, koridora, o da olmadı, oturma odasına. Buzdolaplarına sığamadık. Çekmeceler yetmedi? Bir o kadar fazlalığı bir yerlere sıkıştırma telaşı, bunun yanı sıra bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlar. İyi de bu eşya obezitesinin önüne geçebilmenin bir yolu, yöntemi yok mu? Deneyimsel öğreti der ki çok olan insana temas etmez. Yani azın bereketi vardır, çok olanın değil. İnsan bir tüketimle aldığı keyfi miktarı artırarak çoğaltabileceği yanılgısına düşer. Oysa işin aslı hiç de sanıldığı gibi değildir. İhtiyaç dediğin nedir ki? İhtiyaç hissi kişiden kişiye değişmektedir. İnsanların tatmin düzeyleri tatmin olabilme marifetleriyle ilgilidir der Deneyimsel Öğreti. Yani bir insan 2000 liralık kazancı ile kendisini zengin hissedebilirken kimileri 15000 kazanıp fakir gibi yaşayabilmektedir. 3 kazağa sahip olmak birileri için yeterli olabilirken birileri için çekmeceler dolusu olması yetersizlik hissi veriyor olabilir. Daha fazla satın almak, tüketmek insanda doygunluk hissi oluşturmaz. Her tüketimimiz giderek azalan sürelerle yeni açlık hissine sebebiyet verir. İhtiyaç olan şey malzemeyi artırmak değil, tatmin olabilme marifetini artırmaktır. Üretim odaklı bir yaşam: İnsanın doğası hizmet almaya alıştıkça bozulur. Oysa evde, işte, ailesinde üretime yönelik yaşamı olan kişiler fiziken daha yorgun olsalar da ruhen daha doyumludurlar. Yaşam alanlarımızı gözden geçirip üretime yönelmek tüketimi azaltır. Sadeleştir, sadeleştir, sadeleştir: İnsan, ”evimde, dolaplarımda kullanılmayan nelerim var?“ diye düşünüp ayıklama işine giriştiğinde farkedebilir ki evi bir yaşam alanından ziyade depo haline gelmiş. Alın elinize kutuları, torbaları, kullanmadıklarınızı ayırın. Yaşam alanlarınızı sadeleştirin. Dolabınızda duran ve hiç kullanmadığınızı farkettiklerinizi ihtiyaç sahiplerine verin. Az olan değerlidir: Anlık toplamalara bazılarımız alışığızdır. Bir heves başlarız düzenlemeye. Bundan sonra böyle yaşayacağım deriz belki. Sonra kısa bir süre sonra eski alışkanlıklarımıza döneriz. İnsanın yaptığı değişimlerde istikrarı yakalaması önemlidir. O sebeple önce zihnin, azın kıymetli olduğunu farketmeye ihtiyacı vardır. Sevdiğiniz için evinizde bol tükettiğiniz bir şey belirleyin. Örneğin dergi, kalem, bardak, çarşaf, ayakkabı, saat, kitap veya bu şey sizin için her ne ise. Bunlardan bir tanesini kendinize hedef olarak seçin. Sadece 1 ya da en fazla 2 tanesini ayırıp kalanını başkalarına verin. Ve sonra ondan nasıl ve ne kadar faydalandığınızı gözleyin. Eğer bu süre içerisinde verdikleriniz yerine yenilerini almadıysanız azın bereketini siz de fakedenlerden olabilirsiniz. Haber: Deneyimsel Tasarım Öğretisi donusumkonagi.net İlgili Aramalar: ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Eşya Obezitesi Evlerimizde giderek daha fazla dolaba ihtiyaç duyar unimpaired geldik. Yatak odasındaki yetmedi, koridora, o da olmadı, oturma odasına. Buz... Devamı » Tek Kuasarda Çift Karadelik Keşfedildi 18:42 Unutulan Kelimeler 0 Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler 531 milyon ışık yılı uzaktaki Markarian 231 (Mrk 231) adlı kuasarın merkezinde, birbirinin çevresinde dolanan iki karadelik belirledi. Kuasardaki bu durum, birleşen iki gökadanın merkezlerindeki karadeliklerin aralarındaki etkileşim sürecini açıklayan modelle örtüşüyor. Birbirinin çevresinde dolanan iki karadeliğin ürettiği enerji, bir gökadanın ürettiği enerjinin milyarlarca kat fazlasıdır. Merkezdeki karadeliğin 150 milyon güneş kütlesinde ve ona eşlik eden diğer karadeliğin 4 milyon güneş kütlesinde olduğu hesaplandı. İkili birbiri çevresinde 1,2 yılda bir tur atıyor. Küçük kütleli karadeliğin Mrk 231’deki birleşmeyi gösteren kanıtı ise birleşen küçük gökadaya ait genç mavi bir yıldızın uzun gelgit kuyruklarının oluşturduğu asimetrik yapıdır. Bu asimetrik yapı yazının başındaki görselde gösterilmiştir. Birleşme sonucunda Mrk 231, Samanyolu Gökadamız’a göre 100 kat daha fazla yıldız üretecek enerjiye ulaşmıştır! İkili karadeliklerin birkaç yüz bin yıl içinde sarmal bir yörünge izleyip çarpışarak birleşeceği öngörülüyor. Kuasar Nedir? Kuasarlar şimdiye kadar gözlenebilen en uzak cisimlerdir. Kâinatın gözlenebilir en uç sınırındadırlar. Tipik bir kuasarın yaydığı enerji, Güneş’in enerjisinden 10 trilyon kez daha fazladır. Bir yıldıza göre çok çok fazla enerjiye sahip olan kuasarların gökada çekirdeği olabileceği düşünülmektedir. kaynak: http://takiyuddin.org/ İlgili Aramalar:astronomi çift karadelik gökbilim ikili karadelik karadelik kuasar tek kuasarda çift karadelik uzay BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE Tek Kuasarda Çift Karadelik Keşfedildi Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler 531 milyon ışık yılı uzaktaki Markarian 231 (Mrk 231) adlı kuasarın merkezinde, birbi... Devamı » Bunca İlim Ne İçin? 18:35 Unutulan Kelimeler 0 Cenab-ı Hakk, Bakara Sûresi’nin 31. ayetinde “Allah, Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” buyurarak, ilimle tanışıklığımızın, ilk insan Hz. Adem’le başladığını bizlere bildiriyor. İlk insandan bu yana geçen binlerce yıl boyunca, milyarlarca insan az veya çok ilimle haşır neşir olmuş, kimisi ilmini Allah’a yakınlaşmak için kullanmış, kimisi de O’nun ilmini yine O’na isyan etme yolunda harcama acziyeti içerisinde bir ömür sürmüş. İlmin tavan yaptığı fakat ahlâkın tabanlarda süründüğü “bilgi çağında” bizler de çeşitli ilimlerle meşgul oluyoruz. Peki biz ilmi ne için kullanıyoruz? Bu sorunun cevabını arayacağız. İslâm=İlim Kur’an-ı Kerim’de bilmek mânâsına gelen “ilm” kökünden 780 kelime, yazmak mânâsına gelen “kitap” kökünden 320 kelime yer almaktadır. Kur’an’da bu kadar çok tekrar edilen kelime sayısı çok azdır. Bunun yanı sıra Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-e vahyolunan Kur’an’ın ilk ayetinin “Oku!” olması ve Cenab-ı Hakk’ın ilimden başka bir şeyi arttırması için Peygamberimiz’e emirde bulunmaması, Allah’ın ilme verdiği değerin en önemli delillerindendir. Yine aynı şekilde Kur’an’ın 68. sûresine “Kalem” adı verilerek ve kalemin üzerine yemin edilerek ilme verilen şerefe dikkat çekilmiştir. Râd Sûresi’nin 37. ayetinde Cenab-ı Hakk “…Eğer Sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından Sen’in ne bir dostun ne de bir koruyucun vardır.” Kur’an’ı ilim kelimesiyle vasfetmiştir. Allah-u Teâlâ, bizlere bir çok kez “düşünmez misiniz, akletmez misiniz” şeklinde sorular yönelterek, aklımızı kullanmamızı ve ilim sahibi olmamızı istiyor. Amellerin niyetlere göre değer bulduğu bir dine mensup olarak hangi amaçla ilim talep ettiğimize dikkat etmeli, niyetimizi tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz. İlim, İki Uçlu Bıçak Gibi İlim, insanı cennetin en üst makamlarına yükseltebileceği gibi, aynı zamanda cehennemin dibini boylatabilecek bir güce de sahiptir. Bir Allah dostunun tabiriyle ilim, “ iki uçlu bir bıçak gibidir”. Nitekim Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- “ Alimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir.” buyurmuştur, Fakat ilim ile ilgili “İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, cühelâ ile münakaşa etmek veya makam-mevki elde etmek için öğrenmeyin. Kim bunu yaparsa ona ateş gerekir, ateş!” buyurarak da, ilmin kişiye faydalı olabileceği gibi zararının da dokunabileceğini bizlere hatırlatır. Ne yazık ki günümüzde bir çok insan yüksek mevkilere erişebilmek için ilim tahsil etmekte ve kendisi için hazırlanmış korkunç bir sona doğru gitmektedir. Özellikle genç kızların, sırf nefislerini tatmin etmek gibi ucuz ve bayağı nedenlerle ilmin değerini beş paralık etmelerini üzülerek izliyoruz. Tabi, “kocana muhtaç olma” düşüncesiyle hareket ederek, kızlarını okuması için zorlayan aileleri de unutmamak gerek! Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- namaz hususunda dahi, hanımların evlerinde kıldıkları namazın, en faziletlisi olduğuna dikkat çekmiştir. Bunun yanında hanımların sözde ilim için üniversite köşelerinde yıpranmaları ne kadar doğru olabilir? Ayrıca ilim öğrenmenin yeri, talebelerin ilmî yönünden çok sosyalleşmesiyle ilgilenen bugünkü üniversiteler midir gerçekten? İlim, Allah’a Ulaştırmalı Tahsil ettiğimiz ilim bizleri hayrete düşürmüyorsa, Allah’ı hatırlatıp düşündürmüyorsa, kısacası O’na ulaştırmıyorsa, hakiki işlevini yerine getirmiyor demektir. Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- böyle ilimden Allah’a sığınmış ve hayretini arttırması için Allah’a niyazda bulunmuştur. Bizler de bir nefis muhasebesi yapmalı ve hangi niyetle ilim peşinde koştuğumuzun bir an önce farkına varmalıyız. Niyetimizi sağlamlaştırdıktan sonra ilim öğrenmeye başlamalıyız. Aksi takdirde ayet ve hadislerde buyrulduğu gibi hayırlı bir akıbetimiz olmaz. İmam Gazâlî Hazretleri, ilim öğrenmeyi zaman ve gayret isrâfı hâline getirmekten sakındıran nasîhatlerinde şöyle buyurur: “Okuyup mütâlaa ettiğin ilimler, kalbini feyizlendirip ahlâkını güzelleştirici mâhiyette olmalıdır. Meselâ, ömrünün sonuna bir hafta kaldığını öğrensen, bu kısacık zamanda mutlaka sana fayalı olacak bir ilimle uğraşırsın. Hemen kalbini yoklar, dünyevî ihtiras ve menfaatlerle alâkanı keser, güzel huylarla bezenmeye çalışırsın. Hâlbuki insanın kavuştuğu her gün ve gecede ölmesi mümkün ve muhtemeldir. Buna göre, seçip meşgul olduğun ilimler, seni azamet-i ilâhiyye karşısında duygulandırıp mâneviyâtını düzeltecek ilimlerden olmalıdır.” Allah’ın bizlere de, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkata bakmamızı sağlayacak ilim vermesi niyazıyla yazımızı Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’in sözleriyle nihayete erdiriyoruz: “İlim, çile işidir. İlmin hakîkati, yaşanmasıyla ortaya çıkar. Yaşanmayan ilim, âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere “kitap yüklü merkep misâli” mânâsız bir hamallıktır. İlim, kişiyi Hakk’a, hakikate, takvâya, sâlih amellere sevk ediyorsa ilimdir. Yoksa Şeytan’da da ilim vardı, Kârun da ilim sahibiydi. Fakat ilim, onların benliğini palazlandırarak onları dehşetli bir kibir ve gurura sürüklemişti. Onlar da bu nefsânî hazza râm olarak nefislerine aşırı bir îtimat duymuşlardı. Bu bakımdan ilim, lâyıkıyla hazmedilip amele dönüşmezse, ahlâka yansımazsa, şahsiyetin bir parçası hâline gelip irfâna yücelmezse, kulu “hiçlik”, tevâzû ve mahviyet iklîmine sevk etmezse, o ilmi tahsil adına verilen bütün emekler, israf olmuş demektir.” kaynak: http://takiyuddin.org/ astronomi bilim bunca ilim niçin ilim ilim niçin islam islam ve bilim İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE Bunca İlim Ne İçin? Cenab-ı Hakk, Bakara Sûresi’nin 31. ayetinde “Allah, Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” buyurarak, ilimle tanışıklığımızın, ... Devamı » Gökbilimin Üstadı Takiyüddin 18:24 Unutulan Kelimeler 0 Babası da bir alim olan Takiyüddin Raşid 1521’de Şam’da doğdu. Mısır ve Şam’da döneminin tanınmış alimlerinden fıkıh, hadis ve  tefsir dersi alan Takiyüddin zamanla bir hadis alimi düzeyine geldi. Mısır’da kadılık yapan Abdulkerim Efendi Takiyüddin’e eski  gökbilimcilerin eserlerini ve gözlem aletlerini verdi. Takiyüddin’in matematiğe ve astronomiye alakası bu şekilde başladı. İstanbul Rasathanesi Daha önce değişik vesilerle gittiği İstanbul’a 1570 yılında kalıcı olarak yerleşti. 1571’de eski müneccimbaşı vefat edince yerine Takiyüddin atandı. Eski yıldız kataloglarını inceleyen Takiyüddin hatalar buluyordu. Fakat bunları düzeltmek için bir rasathanenin eksikliğini hissediyordu. Daha sonra III. Murad’ın emriyle bugünkü Fransız Sarayı’nın bulunduğu yerin hemen üst tarafına İstanbul Rasathanesi kuruldu. Takiyüddin ve on altı çalışma arkadaşı çeşitli gözlem aletlerini kullanarak hassas gözlemler yaptı. Hatta daha hassas gözlemler yapmak için saat kullanmak isteyen Takiyüddin, saatin mekaniğini anlamak için bir saatçiye çırak olarak işe girdi. Burada saatin çalışma sistemini öğrendikten sonra gözlemevine astronomik saat yaptı. İşte tevazuda toprak gibi olmanın önemli  örneklerinden biri. Takiyüddin Raşid ve arkadaşları İstanbul Rasathanesi’nde son derece hassas gözlem katalogları hazırladılar. Bazı gökcisimlerinin de fiziksel ölçümlerini yapmayı başarmışlardı. Ayrıca Takiyüddin Raşid trigonometri alanında da çok ilerlemişti. Copernicus daha kotanjanttan söz etmemişken, Takiyüddin  bunların tanımlarını vermekle kalmamış aynı zamanda kanıtlamalarını yaparak cetvellerini hazırlamıştır. Matematik alanında  geliştirdiği yöntemler bir sayfaya sığmayacak kadar çoktur. Bunun yanı sıra Takiyüddin ondan fazla eser kaleme almıştır. İstanbul Rasathanesi 1578’e kadar tam verimle çalışmıştı. Lakin 1577’de görülen kuyrukluyıldız ve hemen bir sene sonra baş gösteren veba salgını insanları endişelendirmiştir. Halk Takiyüddin ve arkadaşlarının meleklerin ayıp yerlerine baktıkları için Allah’ın  gazabına uğradıklarına inanmıştır. Bu görüşü dönemin şeyhülislamı Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi de destekleyince III. Murad  isyanı bastırmak için Kılıç Ali Paşa’ya rasathaneyi yıkma emri vermiştir. Rasathanenin bu hazin sonu Takiyüddin’i kahretmiştir. Bu olaydan sonra evine kapanmış, oldukça sıkıntılı ve üzüntülü dönemler  geçirmiştir. 18 Şubat 1585’de vefat eden dahi astronomun kabri Beşiktaş’da Yahya Efendi’nin Dergahı’ndadır. Böyle bir dehanın bu şekilde harcanması insanı ister istemez üzüyor. Takiyüddin’in isminin pek duyulmaması biraz mütevaziliğinden olsa gerek. Allah ondan razı olsun. kaynak: takiyuddin.org İlgili Aramalar:astronomi gökbilim takat takiyuddin raşid BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE TARİHİ GERÇEKLER Gökbilimin Üstadı Takiyüddin Babası da bir alim olan Takiyüddin Raşid 1521’de Şam’da doğdu. Mısır ve Şam’da döneminin tanınmış alimlerinden fıkıh, hadis ve  tefsir de... Devamı » Bir gülceğiz istedim de vermedi 18:13 Unutulan Kelimeler 0 BİR GÜLCEĞİZ İSTEDİM DE VERMEDİ Bir gülceğiz istedim de vermedi, Çocuk kadar hatırımı görmedi. Bilmem garip sandı, yoksa bilmedi, Varıp nedenini dosta sormalı. Evinizin önü çevre ağıl mı? Bu bahalık güzellikten değil mi? Gülün kökü bahçenizde değil mi? Kalsın sana top zülüfü burmalı. Evinizin önü çevre kuyu mu? Bu bahalık güzellerin soyu mu? Gülü vereceğin benden iyi mi? Kalkıp gidip o yâri bir görmeli. Evlerinin önü kerpiç aralık, Yine akşam oldu, çöktü karanlık. Biz de aldık ondan beş on paralık, Top top edip güzellere vermeli. Has derdin de Karac'oğlan, has derdin, Aramızda acı poyraz estirdin. Bir gül için bu garibi küstürdün, Önü sonu, canı cana sarmalı. Karacaoğlan şiirleri İlgili Aramalar: ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Bir gülceğiz istedim de vermedi BİR GÜLCEĞİZ İSTEDİM DE VERMEDİ Bir gülceğiz istedim de vermedi, Çocuk kadar hatırımı görmedi. Bilmem garip sandı, yoksa bilm... Devamı » Merhamet Ey Taksici 18:06 Unutulan Kelimeler 0 Dün akşam, Nişantaşı`ndaki Marmara İletişim Fakültesi`nden çıktıktan sonra Osmanbey`e doğru yürümeye başladım. Rumeli Caddesi`nin sonuna doğru, yetmişli yaşlarında, başörtülü, pardesülü yaşlı bir teyzeyi yolun kenarında minik adımlarla yürürken gördüm. Elinde bir poşet vardı, birkaç adımda bir yolu gözlüyordu. Şöyle bir süzdüm, belki de yükü ağırdır diye içimden geçirdim. Sonra yardım etme niyetiyle yanına yaklaşıp, - Ben taşıyayım teyzecim, ileriye doğru gidiyorsunuz sanırım, dedim. - Yok evladım, taksi bekliyorum da duran yok, dedi hüzünle. Periköy`e gidecekmiş... İçime dert oldu, teyze için taksi beklemeye başladım. Gelen taksilerin çoğu doluydu. Bir ara boş bir taksi önce bize doğru yanaştı, teyzeyi görünce burun kıvırıp bizleri hiç görmemiş gibi uzaklaştı. Ah dedim içimden... 10-15 dakika sonra, teyzeyi hafif arkama alıp bir taksi çevirdim, adam önce durdu, sonra teyzeyi bindirdiğimi görünce yüzünü astı. Dayanamadım ve - Beyefendi, bu teyzemiz belki yarım saattir bir taksiye binemedi, gelen durmuyor, olur mu hiç, dedim. Adam hemen savunmaya geçti ve karşı sitemle, - Biz de onlarca insanla uğraşıyoruz, onlara da hak vereceksin, dedi. Sonra teyzenin ayaklarının zor tuttuğunu, koltuğa yerleşirken ağır hareket ettiğini ve koltuğu arkaya çekmek zorunda kaldığını görünce "Sen binmeyecek misin?" şeklinde soğuk bir soru sordu. "Hayır" deyince, teyzeyi aldığına bin pişman olmuş ifade ile yüzü düştü. Teyze bu sırada taksici kızar da vazgeçer diye sessiz, suskun ve mahcuptu, "kimseye zahmet vermem, yük olmam" demek istiyordu hâl dili ile. Yine dayanamadım ve - Beyefendi anneniz ya da ablanızda da aynı duruma düşebilir yarın, lütfen ama, dedim. Öylece baktı yola, "başa gelen çekilir" modundan ayrılmadı... Kapı kapanıp giderlerken teyzenin taksiye binerken hissettiği mahcubiyet geldi aklıma, taksici memnun olsun diye hızla oturmaya çalışması canlandı gözümde, yerin dibine girmek istedim. Sonra adamın kalbindeki katılık ve insana yaptığı eşya muamelesi karşısında irkildim, buz oldum. Bu hadise dünden beri kalbimi burgu gibi oyuyor. Tek bir hadiseden yola çıkarak elbette genellemeler yapacak ve tüm taksicileri töhmet altında bırakacak değilim, bu doğru da olmaz. Onlarca güzel taksiciye de şahitlik etmiş biriyim. Lakin bu hadise vesilesiyle bir kez daha anladım ki insana hürmet biterse biteriz. İnsanın değeri "kısa mesafe veya uzun mesafe" ile ölçüldüğünde canavarlaşırız, merhamet silinir kalbimizden. Gariplerin, düşkünlerin, zayıfların ve güçsüzlerin "insan" yerine konulmadığı, "yük" olarak görüldüğü bir dünya anlayan için zindandır, insanlığın tükenişidir. "Zenginlere hizmet verelim, kâr getirecek insanlara odaklanalım, gerisi ne hâli varsa görsün" mantığı yaygınlaşırsa felaketimiz olur. Allah`tan merhamet dileyelim kalbimize. Yazar Süleyman Ragıp Yazıcılar kaynak:gencdergisi.com İlgili Aramalar: ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Merhamet Ey Taksici Dün akşam, Nişantaşı`ndaki Marmara İletişim Fakültesi`nden çıktıktan sonra Osmanbey`e doğru yürümeye başladım. Rumeli Caddesi`nin sonun... Devamı » Fenomenolojinin doğru bilgiye yaklaşımı 19:48 gölge 0 Fenomenoloji felsefe, mantık psikoloji ve diğer bilimler için temel oluşturmaktadır. Fenomenoloji bir temel bilim alanı olarak tanımlanmaktadır. Fenomenolojik yaklaşım eğitim bilimleri, psikoloji, tıp gibi insanla ilgili bilimler gün geçtikçe yaygın olarak kullanılmaktadır. Fenomenoloji “Yeniden öğrenme” veya “yeniden araştırma” çabası olarak nitelenir .  Fenomoloji, bilginin özünü, anlamını ortaya çıkarmak için fenomelojik yöntemi kullanmaktadır. Fenomen, başka anlamlarda da kullanılsa da aslında bilinç demektir. Loji kelimesi de bildiğimiz gibi bilim demektir. Yani Fenomenoloji, kabaca bilincin bil.  1907 yılında Husserl’in Göttingen Üniversitesi’nde verdiği dersler, fenomenolojinin temel varsayımlarını ve kavramlarını ortaya koymaktadır. Husserl’e göre,  “Fenomenoloji görerek, aydınlatarak, anlam belirleyerek ve anlam ayrımı yaparak yol alır. Fenomenoloji karşılaştırır, ayrım yapar, bağlar, ilişkiye sokar, parçalara böler, öğelerine ayırır. Kuramlaştırmaz, matematikleştirmez; zira, tümdengelimli kuram alamında hiçbir açıklamada bulunmaz”. Fenomenolojinin tarihini Platon’dan başlayan bir iz sürmeyle anlatmaya girişmek mümkün, ya da Hegel ile başlatılacak daha yakın tarihli bir açıklamasına girişilebilir. Ama, fenomenolojinin bir “disiplin” olarak kurucusu Edmund Husserl‘dir.  Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel tıkanmanın içinde doğup gelişen bir “felsefe görüşü” ya da “felsefe akımı” olarak kaydetmek yerinde olur. Aslında, bu genel tıkanma, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkımında karşılığını bulan, ekonomik olduğu kadar siyasal, ideolojik olduğu kadar kültürel değerlere ilişkin bütünsel bir bunalımın parçasıdır. Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, metafiziği sona erdirerek “somut yaşantıya dönmek” ve böylece tıkanmış olan felsefeye “yeni bir başlangıç sağlamak” iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Fenomonoloji, (“görüngübilim” olarak çevriliyor) genel felsefe akımlarında olduğu gibi özne-nesne ilişkisini konu edinir. Nesneyi, en genel anlamda öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkilerinde algıladığı, deneyimlediği şeyler olarak görmesiyle pozitivizm ve ampirizmle benzer bir eğilim içinde görünür. Ancak bu görünüş esas itibariyle yanıltıcıdır, çünkü Husserlci fenomenolojinin ayırıcı noktası özün bilgisine ulaşma iddiasıdır ve nesnelerinin özlerinin bilgisine ulaşmanın yolu da gözlem ya da deney değil akıldır. Tek tek nesneler, fenomonolojiye göre, belirli genel yasalara bağlı şeyler değil, varlıkları yalnız raslantı kavramıyla açıklanabilir olan şeylerdir. Özün bilgisi bu anlamda doğa yasalarının ve nesneler arası ilişkilerin bilgisi değil, fiziksel dünyanın koşullarından bağımsız özsel olanın bilgisidir. Bu da ancak, bilinçteki varlıkları rastlantı kategorisiyle açıklanabilir olan nesnelerin biliçteki “tikel varlıkları itibariyle” ele alınıp incelenmesiyle olanaklıdır. Dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayalı bir yöntem olmasıyla fenomenoloji, doğayı ve dolayısıyla doğabilimini dışta bırakır. Bu yaklaşımın ampirizmin ve pozitivizmin teorik önermelerini yadsıdığı açık olsa gerek bu açıdan. Fenomonoloji, bu ifadelerden ortaya çıktığı üzere bir tür öz‘lerin araştırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır; çünkü, bütün ontolojik ve epistemolojik sorunlar sonunda özlerin betimlenmesi sorununa geri götürülebilir. Özsel bilgi arayışıyla ortaya çıkmış olsa da fenomenoloji esas olarak “öz’lerin bilimi” şeklinde anlaşılmamalıdır, “öz’ü görüleyen Bilinç’in bilimi” demek daha yerinde olur. Algının ya da bilincin özü’nün betimlenmesi sorunu, fenomenolojinin konusudur. “fenomenolojik indirgeme” denilen yöntemsel yaklaşımı dile getirmek yerinde olacaktır. Özün bilgisine ulaşma, fenomenolojik yönteme göre, iki tür indirgeme işlemi ile olanaklı olabilir. Hem dış dünyanın varlığı, hem de duyumsallığımız askıya alınır ya da daha yaygın ifadeyle paranteze alınır. Fenomenolojik yönteme bu anlamda “paranteze alma” da deniliyor. Nesneler arası ilişkiler ve nesnenin algılarımıza yansıyışı paranteze alınır. Fenomenoloji, her şeyden önce, fenomeni, yani dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayanan bir yöntemdir. İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE Fenomenolojinin doğru bilgiye yaklaşımı Fenomenoloji felsefe, mantık psikoloji ve diğer bilimler için temel oluşturmaktadır. Fenomenoloji bir temel bilim alanı olarak tanımlanm... Devamı » Ne Kadar Özgürüz? 17:56 Unutulan Kelimeler 0 Her yerde “Özgürlükten” dem vuruluyor.  Evde, işte, tatilde, sosyal ortamlarda sıkça bu kavramdan bahsedildiğini duyuyoruz. İstesek de istemesek de kulağımızda bu kelime hep yankılanıp duruyor. Ama çoğumuz bu kelimenin gerçekte ne ifade ettiği hakkında pek fazla bilgiye sahip değiliz. Peki özgürlük; Reklamlarda bahsedildiği gibi seçtiğimiz araba markası mıdır? Dağların en tepe noktasına tırmanan sırt çantalı kızın hali midir? Ailesine karşı gelip, kendi istediğini yapan kişinin ahvali midir? Özgürlük, istediğimiz arabayı alabilmek, sırt çantasıyla dağlara tırmanabilmek veya herkese karşı gelerek istediğini yapmak değildir. Peki, gerçekten nedir özgürlük? Yapabilme gücün olan her şeyin tersini yapabilir olmaktır. Vazgeçebilmektir. Özgürlüğün sınırı vazgeçememe noktasıdır der Deneyimsel Öğreti.  Vazgeçebileceğin ama vazgeçmediğin, yapabileceğin ama yapmadığın, kızabileceğin ama kızmadığın, sahip olacakken sahip olmadığın, terk edecekken terk etmediğindir özgürlük.  Her şeyi kaybedince ya da her şey bitince yeniden başlayabilmektir. Düşünce tek başına ayağa kalkabilmektir. Hastalanınca, şimdi ne yapmalıyım diye düşünebilmektir. Yani çözüm üretebilmektir. Bağımlılıklarımızı özgürlük zannediyoruz: İstediğimiz yerde yiyip içmeyi, sürekli tüketmeyi, zevklerimizi sınırsızca yaşıyor olmayı özgürlük zannediyor olabiliriz. Yani aslında bağımlılıklarımızı özgürlük zannediyor olabiliriz. Oysaki insan bunlara hiç ihtiyaç duymadığında özgürdür. Yani bir yemeğin yanında içecek içmeyi alışkanlık haline getirmişse kişi, içeceksiz yemekten keyif alamıyorsa artık o konuda özgür değildir. Yani bağımlıdır. Bir şeyi içmesi değil, içmiyor olmasıdır özgürlük. Alışveriş yaparak kendisini mutlu hisseden bir kişi, para harcamayı özgürlük zannediyor olabilir. Oysa alışverişe gerek duymadan keyfinin yerinde olabilmesidir özgürlük. Yani kişinin ihtiyaçlarının az olması halidir. Ki bunun için üretime ihtiyaç vardır. Tibet’e gidip yoksunluğun içinde yoksun davranmak kolaydır. Ama “Şehir Hayat’ının” tam ortasında yoksun davranabilmek insanın ne kadar özgür olduğuyla alakalıdır. Varken yoku yaşayabilmektir.  En acıktığın zaman bile lokmanı başkasına verebilmektir. Oturup keyif yapabilecekken, üretime devam edebilmektir. Bizler kendimize yetebilecek, tek başımıza ayakta durabilecek marifetlere sahip olabilirsek ancak özgür olabiliriz. Becerilerimizi arttırarak marifetleniriz. Annemiz çayımızı ayağımıza getirirken, babamız cebimize para koyarken özgür olamayız. Bize yapılan her hizmette, her aldığımız bedelle bir pranga daha ekleriz kendimize. Kendimizden değil hep başkasından bekler unimpaired geliriz. Biz üretmeyi bilmeyenlerden oluruz. Hazıra konup, tüketenlerden oluruz. Bizler nasıl özgür oluruz? Özgür olmak insanın yapıp ettikleriyle gelen bir ikramiyedir. Bizler bedel ödeyerek marifetleniriz. Annemizin getireceği çayı beklemek yerine, çay demlemeyi öğrenirsek özgürleşiriz. Babamızın cebimize koyacağı parayı beklemek yerine, nasıl para kazanabileceğimizi çözdüğümüzde özgürleşiriz. Beklentilerimizi kendimizden beklemeye başladığımızda özgürleşiriz. Veresiye yaşamayı bırakıp, alacaklı olarak yaşadığımızda özgürleşiriz. Ve unutmayalım ki arpa ekilen tarladan, buğday bekleyemeyiz. Ektiğimizi biçeriz. Ektiğimiz bedelimiz olursa ürünümüz özgürlük olur. Haber: Deneyimsel Tasarım Öğretisi Yazan: Yeşim Hoşer donusumkonagi.net İlgili Aramalar: ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Ne Kadar Özgürüz? Her yerde “Özgürlükten” dem vuruluyor.  Evde, işte, tatilde, sosyal ortamlarda sıkça bu kavramdan bahsedildiğini duyuyoruz. İstesek de ... Devamı » Mehmet Akif Gözüyle JAPONLAR 17:51 Unutulan Kelimeler 0 Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir? Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir! Şu kadar söyleyeyim: Din-i mübinin orada, Ruh-u feyyazı yayılmış, yalınız şekli: Buda. Siz gidin, saffet-i İslam’ı Japonlarda görün! O küçük boylu, büyük milletin efradı bugün, Müslümanlıktaki erkan-ı sıyanette ferid; Müslüman denmek için eksiği ancak tevhid. Doğruluk, ahde vefa, va’de sadakat, şefkat; Acizin hakkını i’laya samimi gayret; En ufak şeyle kanaat, çoğa kudret varken; Yine ifrat ile vermek, veren eller darken; Kimsenin ırzına, namusuna yan bakmayarak, Yedi kat ellerin evladını kardeş tanımak; “Öleceksin!” denilen noktada merdane sebat; Yeri gelsin, gülerek, oynayarak terk-i hayat, İhtirasat-ı hususiyyeyi söyletmeyerek, Nef-i şahsiyi umumunkine kurban etmek. Daha bunlar gibi çok nadire gördüm orada. Ademin en temiz ahfadına malik bir ada. Medeniyyet girmiş yalınız fenniyle. O da sahiplerinin lahik olan izniyle. Dikilip sahile binlerce basiret, im’an; Ne kadar maskaralık varsa kovulmuş kapıdan! Garbın eşyası, eğer kıymeti haizse yürür; Moda şeklinde gelen seyyie gümrükte çürür! Gece gündüz açık evler, kapılar mandalsız; Herkesin sandığı meydanda, bilinmez hırsız. Ya o mahviyyeti insan göremez bir yerde. Togo’nun umduğumuz tavrı mı vardır? Nerde. “Gidelim!” der, götürür! sonra gelip ta yanıma; Çay boşaltırdı ben içtikçe hemen fincanıma. Müslümanlık sanırım parlayacaktır orada; Sâde, Osmanlı’ların gayreti lazım arada. Misyonerler, gece gündüz yeri devretmedeler, Ulema, vahy-i İlahiyi mi bilmem, bekler? (Mehmet Akif Ersoy) İlgili Aramalar: ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Mehmet Akif Gözüyle JAPONLAR Sorunuz, şimdi, Japonlar da nasıl millettir? Onu tasvire zafer-yâb olamam, hayrettir! Şu kadar söyleyeyim: Din-i mübinin orada, Ru... Devamı » Cep' ten ödev nasıl yapılır? 00:49 romeo 1 Cep' ten ödev yapma zamanı. Ödevimi nasıl yapacam diye dert etmek yok, bilgisayar aramak yok, şimdi cepten ders yapmak, ödev yapmak çok kolay. Akıllı telefonlarda ödev yapmak hiç bu kadar kolay olmamıştı! Sosyal öğrenim zirveye çıkıyor. Daha önce de duyurulduğu gibi Brainly Sosyal Öğrenim Ağları, bilgi paylaşımının daha etkili bir şekilde kullanılması için IOS ve Android uygulamalarını güncelleyerek hizmete sundu. Brainly Sosyal Öğrenim Ağı Türkiye’de Eodev.com tarafından temsil edilmektedir. İlkokuldan üniversiteye kadar öğrencilerin bir araya geldiği bu ücretsiz portal, gamefication metodu (sosyal oyun kuramı) ile öğrencilere ev ödevlerinde birbirlerine yardımcı olabilecekleri, tartışabilecekleri, iletişim kurabilecekleri keyif ve rekabet içerisinde geçen bir ortam sunuyor. Bir yıl önce Türkiye’de hizmete girmiş olan portal mobil uygulamalarında geliştirilmesi ile kısa zaman zarfında öğrenciler, öğretmenler ve veliler tarafından kazandığı popülerlüğin yanı sıra kazanmış olduğu başarılarlada takdirler kazanmıştır. “Mobil cihazlar için geliştirmiş olduğumuz uygulamaları güncellememiz daha önceki yapmış olduğumuz çalışmalarımızın doğal bir devamıdır. Yeni güncellemeler sayesinde sosyal öğrenimi daha ileriye taşıyacak modern, pratik ve hızlı uygulamalarımızla kullanıcılarımızın karşısına çıkmaktan dolayı heyecan içerisindeyiz. “Takım olarak çalışma, yalnız çalışmaktan daha etkili ve eğlencelidir” felsefemizi hız kesmeden yapacağımız çalışmalarımızla daha ileriye taşıyacağız.” dedi Michal Borkowski, Brainly.com SEO ve Eş Kurucusu. Nasıl Çalışır? Tamamen ücretsiz olan uygulamaya yüklendikten sonra klasik olarak ya da Facebook ile giriş yapılabilir. Anasayfa içerisinde bulunan arama motoru sayesinde istenilen ders konusu hakkında sorulmuş olan sorular, cevaplar ve bilgiler aranabilir. Filtre özelliği sayesinde ise okul seviyesi ve konular özel olarak seçilerek arama bu şekilde özelleştirilebilir. Ekle butonu sayesinde soru sormak ve cevaplamak çok hızlı ve basittir. Ayrıca resmini çekmiş olduğunuz bir soruyu direk olarak sorabilme avantajına da sahipsiniz. Cevapların yanı sıra yorum ekleme özelliği ile tartışarak sorular hakkında daha fazla bilgi sahibi olabilirsiniz. Brainly.com IOS ve Android uygulamaları 2013 yılında hizmete girmiş olup şuana kadar 360 bin kez indirilmiş ve 100 bini aşkın soru ve cevap yine mobil uygulamar tarafından verilmiştir. Uygulamanın Türkçe versiyonu eğitim kategorisinde en iyi dört uygulama arasına girmiş ve aynı zamanda tavsiye edilen uygulamalar arasında yer almıştır. Eodev.com uygulamalarını indir Brainly.com Hakkında Brainly.com öğrenmenize olanak sağlayan, deneyimlerinizi paylaşmanıza fırsat veren ve yeni insanlarla tanışabileceğiniz ortamı oluşturan bir sosyal öğrenim ağları grubudur. Grup aşağıdaki ülkelerde mevcuttur: Zadane.pl (Polonya), Znanija.com (Rusya, Ukrayna ve diğer Rusça konuşan ülkeler), E-aufgabe.de (Almanya), Misdeberes.es (İspanya, Meksika ve Güney Amerika), NosDevoirs.fr (Fransa), Eodev.com (Türkiye) ve Brainly.com.br (Portekiz ve Brezilya). Hep birlikte 19 ülkeyi kapsayıp,aylık 11 milyondan fazla farklı kullanıcıya hizmet veren ağlardır. Daha fazla bilgi için: http://brainly.com/. Etiketler: cepten ödev, cepten ödev yapma, akıllı telefondan ödev yapmak programı, telefondan ödev yapma programı, cep telefonundan ödev nasıl yapılır, cepten ödev yap, cep telefonundan ödev yap, akıllı telefondan ödev yap, cep telefonuyla ev ödevi, cepten ders, cepten ders yapma, cepten ödev yapmak, iphone ile ödev yapmak, iphone ile ders yapmak, iphone ödev programı, iphone ders programı indir, ödev programı indir, iphone ödev yap, cepten ödev yapma proframı indir, cepten ders yapma programı indir, iphone ders yapma programı indir, BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE Cep' ten ödev nasıl yapılır? Cep' ten ödev yapma zamanı. Ödevimi nasıl yapacam diye dert etmek yok, bilgisayar aramak yok, şimdi cepten ders yapmak, ödev yapmak çok ... Devamı » İSLÂMDA KÖLELİK -2 18:48 fisti finare 2  Sayfa: 288 Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz "Islâmiyetin, eski bir Arap müessesesi olup, tarih-i mukad- desin ihtiva ettiği âlemde de meşruiyeti kabul edilen, kölelik mü- essesesini muhafaza ettiği malûmdur, islâmiyet islâm devletine tâbi veya onunla müttefik olmayan memlekederin kâfir halkını, müslümanların kendi istifadeleri için, temellük etmelerine cevaz vermiştir; bu sebeptendir ki, müslüman memleketlerinde köle ticareti uzun müddet mühim bir mevki tutmuş ve köleler, umumî nüfusun mühim bir unsurunu teşkil etmiştir. Erkek köleye Arapça "abd (cem. abid) yahut mamlûk, ka- dın köleye de emeh yahut câriya denilir. Peygamberin Arap kabileleri ile yaptığı gazvelerde, kadınlar ve çocuklar dahi dahil olmak üzere, ele geçirdiği harp esirleri, fid- ye-i necat vermedikleri takdirde, eski Arap âdetine göre, köleliğe düşerlerdi. Bu veçhile Beni Mustalik'a karşı yapılan gazvede, Müslümanların eline birçok kadın geçmişti. Bunlardan biri olan Cüveyriye b. al-Haris'sahabeden Sabit b. Kays'in hissesine düş- müştü. Bu kadın maruf bir aileye mensuptu ve kendisini kurtar- mak için, fidye verileceğini biliyordu. Hürriyetini iade için, 9 ya- hut 10 miskal altın verilmesi hususunda Sabit ile anlaşmıştı. Bu karardan sonra Peygamberin yanına giderek, muavenetini dile- mişti. Cüveyriye çok güzeldi; bu sebeple Peygamber fidyesini ödemiş ve ona talip olmuştu. Bu hal müslümanlann kendi elleri- ne düşen diğer kadınlara da hürriyetlerini iade etmelerine sebep olmuştu; zira, Peygamberin karabet kesbettiği bir kabileye men- sup kadınların bizim elimizde esir olmaları münasip olamaz, de- mişlerdi. Arabistan'da satm alma veyahut eşkıyalık yolu ile de köleler elde edilirdi. Mesela Peygamberin kölesi olan ve islâmiyeti birin- ci olarak kabul etmiş bulunan Zeyd, asalet ve necabet sahibi Beni Kelb kabilesinden idi. Günün birinde Zeyd'in anası, kendi kabi- lesini ziyarete gittiği vakit, yanma henüz çocuk olan oğlunu da beraber almıştı. Fakat yolda önünü kesen birtakım atlılar anası- nın elinden Zeyd'i kapmışlardı. Bu eşkiya Zeyd'i satmak için, 'Ukaz'a götürmüşlerdi; orada Zeyd'i satın almış olan Hadice, Peygamber ile izdivacından sonra, onu kocasına hediye etmişti, Zeyd'in babası, oğlunun ziyanını işittiği vakit, çok kederlenmişti; bir türlü müteselli olamıyordu. Bir müddet sonra, Beni Kelb'den bazı kimseler Zeyd'i Mekke'de görmüşler ve bunu babasına bil- dirmişlerdi. Bunun üzerine bu zat Mekke'ye koşmuş ve Peygam- bere: —"vereceğimiz fidyeye mukabil onu azad ediniz"— demiş- ti; fakat Zeyd çağrıldığı vakit, Peygamberin yanında kalmayı ter- cih etmişti. İslam ansiklopedisi (M.E.B)  Besinci Kısım  Sayfa: 289 O zamanlar, esirler arasında birçok Araplar dahi vardı. Fa- kat daha cahiliyet devrinde bile Afrika'dan ve şimal memleketle- rinden gelmiş beyaz ve siyah esirler bulunuyordu, (kr,. G. Jacob, Abtarab. Beduinenleben, 2. tab., s. 137; Antara, Muallaka, beyit 27, nşr. Arnold., s. 153). ister satın alınarak, ister harpte yakalanmak suretiyle olsun, hiç bir arabın köle olamayacağı esasını, umumî bir kaide olarak, ilk defa halife 'Ömer'in vazettiği söylenir. Buna göre, yalnız ya- bancılar köle olabilecekti, (kr,. A. von Kremer, Culturgesch. des Orients unter den Chalifen, 1.104) Herhalde şeriat, müslümanla- ra dindaşlarını esaret altına almayı menetmiştir; bundan dolayı çocuklarını satmaları ana ve babalarına memnudur, (fakat krş. E.W.Lane, Modern Egyptians, I, bab VII: Domestic life; the lower orders). Roma kanunlarında caiz olduğu gibi, bir müslüman ala- caklı borçlusunu esir gibi satamaz. Bununla beraber, köleler, ço- ğunlukla geçerli olduğu gibi, İslâm dinini kabul ederlerse, bun- dan dolayı kölelikten her zaman kurtulmuş olmazlar. Köle ticareti Orta Çağda, Arapların diğer kavimlerle ihtilât ve imtizaçları hususunda, pek mühim bir rol oynamıştır; zira; ge- rek siyah ve gerek beyaz, binlerce esir her sene müslüman mem- leketlerine ithal olunuyordu. Her sene Bagdad pazarına Orta As- ya'dan (Türkistan, Fergana ve başka yerlerden) sayısız Türk esir- leri getirilmekte idi; bunlan zenginlere ve hususiyle saraya satar- lardı. "Hilafetin şark hududu ülkeleri Bagdad sarayına vergi ma- kamında insan vermekle mükellef olduğu gibi, islâm Devletinin garp ucunda kâin vilâyetler, Afrika ve Magrib (Muritania) için de o mükellefiyet vardı... Afrika'nın içinden, yani asıl Sudan'dan, Ak- deniz sahillerinde Araplann ellerinde bulunan şehirlere doğru ol- mak üzere, büyük mikyasta köle ihracatı yapılırdı." Frenk ve Yu- nan memleketlerinden dahi birçok beyaz köleler gelirdi. Kezalik Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz İspanya'da ve İtalya limanlarında, hususiyle Civita-vecchia iskele- sinde dahi köle ticareti ilerlemişti. Venediklilerin VIII. asırda Ro- ma'da bir esir pazarları vardı; bu pazar ancak 748 senesinde papa Zacharias tarafından kapatılmıştır. (A. von Kremer, göst. yer., I. 234; II, 152-153). Son asırlarda Mekke, birtakım siyasi hadisat ve ahvalin ikası ile köle ticaretinin merkezi olmuştu. Bu köleler oraya bilhassa Afri- ka'dan ve Kafkasya'dan getirildi. C. Snouck Hurgranje (Mekka, II. u v.dd) derki; —"Çerkeş köle ve cariyeleri istanbul yolu ile Mekke'ye ge- lirler; bunların kıymetleri yüksek olduğu için.... nadir bulunur ve Mek- ke'de açık pazarda asla satılmazlar... Afrika'dan gelen köleler ise, hem çok alınıp satılır, hem de nüfûsunda mühim yer tutar, inanılmayacak birşey gibi görünse bile, Mekke'nin köle pazarında, zaman zaman İngi- liz Hiııdistanı'ndan ve Felemenk Hindistanı'ndan ithal edilmiş bazı esirler satıldığı da vâkidir. Menşeleri Hindistan olan birçok genç köle- leri bizzat gördüm... Onları o memleketlerden kapıp kaçırdılar mı, yok- sa babalan mı sattı, bunu anlamağa muvaffak olamadığım gibi, o köle- lerin asıl hangi mıntıkadan olduklannı da keşfedemedim." Singapur'da hâlâ carî köle ticaretine ve çinli köle kadınların istifraşına ait fetva için bk. C.Snouck hurgronje, Ein arabischer Beleg zum heutigen Sklaven- handel in Singapore (Zeitschr. d. Deutsch. Morgenl. Gesellsch., XLV, 395-402,) 13u müellif diyor ki (göst yer., s. 401): — "Mekke'de ikame- tim esnasında Singapur'dan birtakım çinli cariyelerin mübarek beldeye getirilmesinin nadir birşey olmadığını müşahade etmiştir." ŞERİATE GÖRE KÖLELERİN HUKUKİ VAZİYETİ İSTİFRAŞ VE NİKÂH Nazarî olarak, köleler kanunî hiçbir mal ve mülke sahip olamazlar, islâm hukukuna göre, onlar eşya makulesinden ve sa- - Efendisinin cariyeyi kendine helal sayıp, onunla yatağa girmesi demektir. Beşinci Kist m 291 hiplerinin mutasarrıf oldukları meta cinsindendir; esirin sahibi onları, kendi keyfîne göre, isterse satar, dilerse, hibe ve cihaz ola- rak veya başka suretle vererek elinden çıkarabilir. Esirlerin bir mukavele akdine kanunen ehliyetleri yoktur; esirler ne ferağ ede- bilirler ne de bir taahhüde girebilirler; vasiyet de edemedikleri için, ne vâsi ne de nâzir olamazlar; onların kazancı, sahiplerinin malıdır. Esir mahkeme huzurunda şahadet dahi edemez. Bunun- la beraber, sahibinin namına ve onun emri ile meselâ bir dükkân- da çalışan kölenin, mukaveleler akdine veya kanunî tasfiye-i he- saba tevessül etmesi caizdir (böyle olan köleye İslâm fakihlerinin kullandıkları ıstılâh ile me'zun-lehu denilir.) Şeriat ahkâmına göre, kadm köleler ile sahipleri arasında ni- kâha lüzum yoktur, sadece istifraş kâfidir. Fakat diğer ahvalde şeri- at köleler arasında nikâhın meşruiyetini kabul ettiği için, sahipleri- nin izni ile (hür veya gayr-i hür) iki kadınla nikâh akdedebilir; bir- çok fakihlerin reyleri böyledir, yalnız mâlik! fakihlerine göre, köle- ler de dört kadın ile evlenebilir. Evlenen köleler dahi, hür insanlar gibi, evleneceği kadma mehrini vermekle mükelleftir ki, bunu çalı- şarak öder; fakat bir cariyeye verilecek mehir, o cariyenin sahibine aittir. Zira cariye hiç bir şeye tasarruf edemez. Bir köle zevcesini iki defadan fazla boşayamaz; köle karısını birinci defa boşadığı vakit, 'iddet (bekleme) müddeti içinde o kadını tekrar alabilir; fakat onu ikinci defa boşarsa, talâk kat'i olur. Köle veya hür kadınların iddet- leri hakkında aynı kaideler câridir; şu fark ile ki, cariye kocasını ölüm sebebiyle kaybederse, ancak iki ay beş gün bekler; eğer koca- sını ölümden gayri bir sebeple kaybetmiş olursa, bu müddet, üç kur' (kadınların ay başısı) yerine yalnız iki kur* olarak hesap edilir.1 Evli bir cariyenin çocukları, köle olarak sahibine aittir. Bir 1 Kölelerin sosyal sorumlulukarı ve görevleri yarım olduğundan mükellefiyetleri de yarım olmuştur. 292 _Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz hür adamın başkasının cariyesi ile evlenmesi caizdir. Bu işin mah- zuru şudur ki, bu izdivaçtan doğan çocuklar analarının sahibinin malı olurlar. Bundan dolayı fukahanın ekserisi hür bir erkeğin bir cariye ile evlenmesini, ancak aşağıdaki dört şart ile kabul ederler: 1. erkeğin hiç evlenmemiş olması; 2. hür bir kadına verecek mehri olmaması; 3. şayet evlenmezse, dayanamayarak fişka düşe- ceğinden korkması; 4. evlenmek istediği cariyenin müslüman ol- ması (krş. Kur'ân, IV, 29-39) Yalnız hanefiler hıristiyan ve yahudi bir cariye ile evlenmeği de tecviz ederler ve 2. ile 3. şartı saymaz- lar. "Hür erkek ile cariye arasında evlenme, zannedildiğinden da- ha sık vukua geliyor." (Mekke, 11.136) Eğer bir adamın cariyesinden çocuğu olursa, çocuk, baba- sının medenî haline tâbi sayıldığı için, hür olur. Bu esası ilk defa huhuka ithal eden, İslâm dinidir. Eski Araplar partas sequitur ventrem (çocuk batna çeker, yani çocuk annenin medenî vaziye- tine tâbidir) kaidesine riayet ederlerdi. Şair 'Antara'nın vaziyeti buna bir misaldir; habeş bir cariyeden olduğu için, köle idi; baba- sı ona, şecaatine mükâfaten, sonradan hürriyetini bahşetmişti. Is- lâmın bidayetinde cariyelerin "kendi efendilerini", yani hür ço- cukları, hatta halifeleri doğuracakları düşüncesi, hakiki /jj^Jhis- lerini rencide etmekte idi. (bk.J. Wellhausen, Die Ehe be ^ ı al- ten Arabern, Nachr, d. Kgl. Gesell. d. Wiss. zu Göttingı afhil.- hist. KI., 1893, s. 440; A. von Kremer, göst. yer., II. 106; Lancob, göst. yer., s. 213; Agani, IW, 149; krş. J.L. Burckhardt, on the Bedouins and Wahabys, London, 1831,1,182). Sahibinden bir çocuğu olan cariye "ümmül- veled" (çocuk anası) olur ve bu cariye sahibinin vefatında hür olur. Bundan do- layıdır ki, o cariyenin sahibi kendi ûmm veıed'ini ne satmak ve ne de rehin etmek hakkına sahibtir. Kölelerin sahibi ancak kendi müslüman, hıristiyan ve musevi esirlerini istifraş edebilir, müş- Beşinci Kısım 293 rikler bundan hariçtir. Bundan başka Şâfıî mezhebine göre, bu- günkü hıristiyan ve yahudilerin ellerinde bulunan Mukaddes Ki- taplar muharref olduğundan, hıristiyan ve yahudi kadınlar dahi istifraşı caiz olmayan müşriklere mümasil tutulur. Satın alma ve- ya başka bir suretle bir cariye edinmiş olan kimse, cariyenin gebe olmadığına emin olmadıkça, onu istifraş edemez; bundan mak- sat, doğacak çocuğun nesebinde şüphe vukuunu önlemektir. Bu- na Arapçada istibrâ" (beklemek yahut cariyenin rahmi boş olup olmadığını araştırmak manasına) derler. Şeriat bu maksatla bir bekleme mühleti tayin etmiştir. Şayet cariye gebe ise sahibi ona, çocuğunu doğuruncaya kadar yaklaşamaz. AZAT ETME VE KÖLESİNİ AKRABA EDİNME  Islâmda kul azadı, salih amel (kurba) ve ahirette ecri mucip bir fiil telâkki edilir. Peygamberin "Bir müslüman köleyi azat eden, cehennem azabından kurtulur" dediği rivayet olunur. Tabi- idir ki, bir kulu yalnız onun meşru sahibi azat edebilir. Fakat bir kulun müteaddit sahipleri olur ve bunlardan biri o kulu azat ederse, kul tamamiyle hür olur; şu kadar ki, azat eden kimsenin diğer hissedarlara hisselerinin kıymetini ödemesi lazımdır; aksi takdirde, kul kısmen hür olur. Böyle bir köleye "muba'az" yani hisseli denir. Yukarıda zikredildigi gibi, Ümmül-veled, sahibi öl- düğü vakit, hür olur. Kezalik yakın akrabasından birisi tarafından temellük edilen esir de kendiliğinden hür olur. Şafiî mezhebine göre, bu imtiyazdan istifade eden esirler yalnız sahiplerinin usûl ve furu'undan olanlardır. Mâlikîler bunlara kız ve erkek kardeşle- ri, Hanefiler ise, kendilerine nikâh düşmeyen bütün akrabayı (zu'l-mahram) da ilave ederler. Eğer bir kimse kendi kuluna "öldüğüm vakit sen hürsün" derse, bu tarzdaki azada tedbir denilir. Birçok fakihlerin (hanefı 294 _Kadın ve Hayal Hakkında Bilmediklerimiz ve mâliki) reylerine göre, tedbır'den rücu caiz değildir ve mudeb- ber (bu suretle azat edilmiş) olan kulun mülkiyet! başkasına dev- redilemez. Şâfiîlere göre, kul sahibi herhangi bir vasiyet şartım değiştirebildiği gibi, tedbir'i de feshedebilir. Mesela mudebber ı satarak, tedbir'i ilga etmiş olur. Herhalde kul sahibi öldüğü vakit, tedbir'e bir vasiyet hükmü nazariyle bakılması lazım geldiğinde reyler müttefiktir. Şayet mudebber'in kıymeti mirasın üçte bınnı geçerse, kul, yalnız bir hissesi itibariyle, hür olur; arta kalan his- sesi ise, yine kul kalır. Kitâbe kulun kendi nefsini satın almasıdır; bu usul eski Arap örfünden İslâm Şeriatine geçmiştir, (kr,. yukarıda hikayesi geçen Cüveyriye misali ve Kur'ân XXIV. 33) Kitâbe, mukaveleye dayanan bir azattır; bu mukaveleye göre, esaretten kurtulmak is- teyen kul, Şâfıîlerin kavline göre, sahibine, hiç olmazsa ıkı veya uç taksitte, hürriyetinin muadil kıymetini ödemelidir. Bu mukave e kul sahibi (mukâtib) tarafından feshedilemez. Fakat kul (mukâ- teb) isterse, mukaveleyi feshedebilir. Köle kendi bedelini verme- ği taahhüt ettiği takdirde, efendisi onun mal sahibi olmasına mü- saade etmeğe mecburdur. Mukâteb satılamaz ve son taksiti öde- diği vakit, hürriyetini elde etmiş olur. Hürriyetini elde etmek isteyen bir kula yardım etmek büyük sevaptır. Şâfiîlere göre, kul sahibinin bedel üzerinde tenzilât yapma- sı lâzımdır. Zekâtın bir kısmı da mukâteb'lere tahsis edilmelidir. Bir kul kitâbe istediği vakit, rıza göstermek kul sahiplen için se- vaptır; fakat, eski fakihlerden bir çoğunun müdafaa ettiklen gibi, bu mecburî değildir. Hürriyetten tamamen mahrum olan, ne mukâteb, ne mu- debber, ne ümmül-veled ve ne de muba'az olmayan kula, kınn derler. Velâ, 'itk'ın hukukî bir neticesidir. Azat olan köle eski sahibinin Beşinci Kısım 295 mevlâsıdır; bu mevlâ şayet vârissiz ölürse, sahibi, o da ölmüşse, onun erkek vârisleri ('asabât) azatlının mirasını alırlar. Filhakika kulu azat edenin vefan halinde, velâ vârislikten başka bazı haklar daha iktisap eden 'asabât'a intikal eder. Bundan dolayı velâ' sahibi azatlı cariyenin nikah velisi de olur. Yine böylece azatlıyı öldüren tarafından tediye edilen diyeti de alır v.s. ŞİMDİKİ MÜSLÜMANLARDA ESARET, ESİRLERE YAPILAN MUAMELE Kur'ân (IV, 40) "Allaha ibadet ediniz ve kullarınıza dahi iyi muamelede bulununuz.." diyor. Bir çok bitaraf şahitlere göre, ls- lâmda köleler hukuktan mahrum olmakla beraber, kendilerine umumiyetle fena muamele edilmez. Krş. E. W. Lane, The tho- usand and one nights (bab J.not 13. On slaves): — "Peygamber, esirlere iyi muamele edilmesi hususunda kuvvetle ısrar etmiş ve kö- lelere yediğinizi yediriniz, giydiğinizi giydiriniz ve onlara kudretle- ri fevkında bir şeyi emretmeyiniz— diye buyurmuştu. Bu düstur- lara tamamen yahut geniş ölçüde riayet olunmaktadır. Köle sahi- bi, evlendirmemiş bulunduğu cariyelerini istifraş edebilir... Bu odalıkların çoğu kendi hallerinden memnundurlar... Diğer bütün erkek veya kadın kölelere de, umumiyetle, iyi muamele ediliyor,,. İşleri ekseriya hafiftir... Şarkta seyahat edenlerin ifadeleri, Müslü- manların ekserisinin esirlerine insanî muamele ettiklerine şehadet ediyor." C. Snouck Hurgronji (Über meine Reise nach Makka, Ver- handl. d. Gesellsch. f. Erdk zu Berlin, XIV, 1887, s. 150 v.d.) şöyle diyor: — "Avrupalılar, Islâmda kölelik hakkında, Amerika ile Şarktaki şartları birbirine karıştırmaktan dolayı, hatalı hükümler vermişlerdir. Bundan dolayı İngilizlerin, esir ticaretini men' için, koydukları nizamlar hakkındaki sitayişler pek yerinde değildir. Afrika kabileleri hayat ve hürriyetin kıymetini anladıkları gün esir ticareti nihayet bulacaktır. Bugünkü şartlar içinde onlar için, köle olmak bir saadettir. Denemek için, kendilerine benimle birlik- te yurtlarına dönmelerini teklif ettiğim esirlerin hemen nepsi, bu teklifimi, ancak kendilerini tekrar Mekke'ye getirmekliğim şartı ile kabul ediyorlardı. Bu köleler, umumiyetle, sahiplerinin aileleri içi- ne giriyorlar, birkaç sene hizmetten sonra da, hür insanlar gibi, ce- miyet içine kabul ediliyorlardı; hatta bu esaret sayesinde adam sıra- sına geçtiklerine inanmış bulunuyorlardı... Velhasıl vaziyeti yakın- dan gökdükten ve meseleyi etrafı ile mütalaa ettikten sonra, şu kanaate vardım ki, kölelik aleyhinde yapılan propagandalar hiç de beğenilecek şeyler değildir." Krş. bir de Snouck hurgroji, Bijdr.tot de Taal., Land-en Volkank. v. Ned.-Indie, 5. seri, II, 375 v.dd.; J.F. Keane, Six months in Mecca, s. 94-100; L.Stross, Sklave- rei und Sklavenhandel in Ostafrika und im roihen Meere (Oes- terr. Monatsschr. fur den Orient, 1886, nr. 12, s. 211-215) Snouck Hurgronje (Über meine Reise, göst. yer.) diyor ki: — "Bilhassa habeş odalıklar, bir çok sebepten dolayı, Mekkeliler nezdin- de kendi hür zevcelerinden daha ziyade makbûldür. Bu vaziyeti Şeri- at de örf ve adet de kabul etmiştir." Aynı müellife (Mekke, II. 136 v. dd.) göre: — "Bir veya birçok Mekkelinin anası sıfati ile ümmül- ve- led, her ne kadar ismen hâlâ cariye ise de, Mekke cemiyetine fi'len hür bir uzuv gibi mensuptur... Nazari bakımdan onun çocukları hür ana- lardan doğmuş çocuklarla tamamiyle müsavidir. Fi'liyatta babaların cariyeden doğmuş çocuklarını, hür zevcelerinden doğmuş çocukları- na, tercih ettikleri çok defa görülmüştür; umumiyetle denilebilir ki, hâli ve vakti yerinde olan ailelerde iki sınıf anadan, yani hürler ile ca- riyelerden oğullar vardır ve bir yabana, zahirde bunların vaziyederin- de ve aralarındaki münasebetlerde hiç bir fark göremez." Beşinci Ktsım 297 San'at sahibi, işçi ve hizmetçi gibi kullanılan kölelerin vazi- yeti için bk. Mekke, II. u v.dd. Bu esirlerin umumiyetle hayat şart- lan ağır değildir; yemekleri boldur, "işçi köleler, azat edildikten sonra, ücretli olarak iş ararlar; hizmetçilik, sakalık v.s. gibi; çok defa, bilhassa sahipleri evlenmelerine müsaade etmiş ise, velaye- tin devamını tercih ederler... Hizmetçi köleler hemen daima yirmi yaşlarında azat edilirler. Bunun bir sebebi de vazifelerinin on- ları hür ve cariye kadınlarla her gün temasa getirmesidir. Hâl ve vakti yerinde olan köle sahibi, mümkün olduğu takdirde, sadık hizmetkârını ev yelp sahibi etmek mecburiyetini hisseder; bir esirin azat edilmesi hadd-i zatında sevaplı bir iş telakki edilir. Azattan sonra aile bağı da, eskisi gibi kuvvetli kalır." "Azatlılar için hemen her iş ve mevki açıktır. Hür doğmuş- larla müsavi şartlar dahilinde, hayata atılırlar ve neticede, bu mü- cadele için, diğerlerinden daha az mücehhez olmadıklan görülür; çünkü en nufuzlu şehirliler, emlâk sahipleri ve tacirler arasında birçok azatlılar bulunmaktadır." (göst. yer., II. 13-14) "Velhasıl müslüman esirin vaziyeti Avrupalı hizmetçi ve işçi- ninkinden ancak şekilce farklıdır." (göst. yer., II., 19). J.L. Burekhardt (göst. yer, I., 181-183-357) diyor ki: — "Çölde bir hayli erkek ve kadın siyahî köle görülür. Kendilerine lûtufla muamele edilir, zira fena muamele kendilerini kaçmağa sevkeder; bir müddet geçtikten sonra, azat olunurlar. Bedevilerin yaşama tarzı, zenci kölelerin kendi memleketlerindeki yaşayış tarzlarına çok benzer; bu suretle bu zenci köleler bedevilere ko- layca bağlanırlar ve nihayet adeta kabilenin efradından olurlar. Bununla beraber köleler ve onların nesli ancak kendi aralarında evlenebilirler. Hiç bir vakit hür bir bedevi, bir zenci kadınla ev- lenmez." Krş. bir de C.M. Doughty, Travels in arabia deseria, I, 553-555: —  "Bu yerlerde zenci kanı bahsine gelince her kabile ve  şehirde kadın ve erkek zenci köleler olduğu gibi, hür zenci aileler- de de vardır... Arabistan'da kölelerin vaziyeti daima tahammül edileme- yecek gibi değildir ve kendisi ekseriyetle mes'uttur... Eğer kölenin sahibi Allah'tan korkarsa, esiri azat etmek için, uzun senelerin geçmesini beklemez ve azat ettiği zaman da eli boş göndermez. Arabistan yaylalarında —ki, oralarda yalnız vakti ve hali yerinde olanlar köle sahibidir— hayır sahipleri azatlı köle ve cariyeler ev- lendirir ve kendi mallarından onlara ya deve veya hurma ağacı gi- bi şeyler verirler... Bu Afrikalıların gönüllerinde, köle edildikle- rinden dolayı, hiç bir kin yoktur. Onlar ekseriyetle kendi araların- daki muharebelerde esir olmuşlardır. Para ile kendilerini satın alanlar onları kendi aileleri içine sokmuşlar ve erkekleri sünnet etmişlerdir... Allah onlara felâketlerinde lütfetmiştir; onlar: — "Bu Allah'ın lutfudur" diyebilirler; çünkü onlar bu sayede hak di- nine girmişlerdir. Esirlerin yeni vatanları onlara eskisinden daha güzel görünür. Orada onlar Allah'ın hür kullandır, orası onlar için daha yüksek bir medeniyet diyarıdır... Bu cihetle, esarete düş- tüklerinden dolayı, Allah'a şükrederler." (TH. W. JUYNBOLL.) [Zenci esir ticaretinin eski Osmanlı İmparatorluğu dahilin- de dahi, kat'i bir surette, ilgası Abdülmecid zamanında karar altı- na alınmış ve bu hususta Trablusgarp, Bağdad ve Basra vâlileri ile Akdeniz ile Basra körfezindeki Osmanlı donanmaları kuman- danlarına kat'i talimat verilmiş olduğu gibi, o vakit Mısır vâlisi bulunan Said Paşa'ya da, Sudan ve Habeşistan'dan çıkarılıp Mı- sır'a getirilen zencilerin satılmasına nihayet verilmesi ve bu tica- rete devam edenlerin şiddedi bir surette te'dip edilmesi hakkın- da, emr-i âli (bk. Duştur, IV, 368-370) gönderilmiştir.) Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz kitabından alınmıştır.  Daha fazlası için kitabı alıp okumanız tavsiye edilir. Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz kitabından alınmıştır.Yazarı: Bahaeddin Sağlam  Devamı: İSLÂMDA KÖLELİK -1 Konumuza bakabilirsiniz İlgili Aramalar: KÜTÜPHANE TARİHİ GERÇEKLER İSLÂMDA KÖLELİK -2  Sayfa: 288 Kadın ve Hayat Hakkında Bilmediklerimiz "Islâmiyetin, eski bir Arap müessesesi olup, tarih-i mukad- desin ihtiva etti... Devamı » Aksak Demir'in Devlet Politikası - Mahmut Esat Bozkurt 19:23 romeo 0 Mahmut Esat Bozkurt, elinizdeki kitapta Timur'u, "dünyayı yenmiş bu Türk oğlu Türk'ü içyüzüyle, gerçek çehresiyle" tanıtmaya çalıştığını söylüyor. Timur, bazı tarihçilerin yazdığı gibi "dünyayı ateşe veren bir kan dökücü değil", "politikalarını ahlaka dayandıran bir cihan fatihidir"; "hayatını bir halk çocuğu olarak geçirmiş ve bununla övünmüştür." Mührünü de şöyle kazdırmıştır: "Men Timur, Tanrı kulu." Timur zamanında "Avrupa, Asya'nın bir baronlar ve esirler vilayetinden başka bir şey değildi. Orada şehirler, köylerden; ve hayat, sefaletten ibaretti. Timur, Avrupa eşiğinde göründüğü zaman, Avrupa kralları, Türklerin Hakanı Büyük Timur'a mektuplar ve elçilerle saygılarını sundular." Bizans İmparatorluğu'nu vergiye bağlayan, Beyoğlu'na bayrağını çektiren Timur'un ele geçirdiği Herat kentinin "yüzlerce mektebi, hamamı, 10 bin dükkânı, 250 bin nüfusu, birçok yeldeğirmeni vardı. Oysa ne Londra, ne Paris'in o tarihte 60 binden fazla halkı yoktu. Tarih onlarda hamam olduğundan ise bahsetmez." Bozkurt, kitabında Timur'un lider kişiliğini, devlet yönetme anlayışını ayrıntılarıyla ele alıyor. Ancak bu, basit bir aktarım değil, bazen "nasıl olması gereken"e gönderme, bazen de "neden bugün böyle"ye yanıttır. Timur'dan kalkarak Kemalizmin devlet teorisinin ve devlet yönetiminin inşası ve açıklaması yapılmakta, hatta bazen eleştirilere yanıt verilmektedir. Osmanlı'yla Timur'un karşıtlığı çizilerek farklar vurgulanmaktadır. Bağlantı: http://www.mediafire.com/file/5vm1g58un4175rg/Mahmut_Esat_Bozkurt_-_Aksak_Demirin_Devlet_Politikasi.pdf İlgili Aramalar: KÜTÜPHANE TARİHİ GERÇEKLER Aksak Demir'in Devlet Politikası - Mahmut Esat Bozkurt Mahmut Esat Bozkurt, elinizdeki kitapta Timur'u, "dünyayı yenmiş bu Türk oğlu Türk'ü içyüzüyle, gerçek çehresiyle" ta... Devamı » Brezilya'yla 146 yıl önce tanıştık 19:16 romeo 0 1858'de ilk resmi teması kurduğumuz Brezilyalılar'la 1866'da iki gemimizin yolunu kaybetmesiyle tanışmıştık İsmi futbolla özdeşleşen Brezilyalılar Türkler'in en fazla sempati duyduğu milletlerdendir. Alex'le birlikte bu sempatimiz daha da arttı. Büyük kaptanı uğurlarken Brezilya'yla bir buçuk asır önceki temaslarımız aklıma geldi. Yolunu kaybeden gemilerimiz Kaymakam Ali Bey kumandasındaki Bursa ve İzmir korvetleri Eylül 1865'te İstanbul'dan ayrıldılar. Akdeniz'i aşarak, Cebelitarık Boğazı'nı geçip, Atlas Okyanusu'nda Afrika sahillerini takip ederek Ümit Burnu'nu dolaşıp Basra'ya gideceklerdi. Ancak İzmir korvetinin çark ve kazanlarında ağır hasarlar meydana gelince, İstanbul'dan gelen emir üzerine tamir için İspanya'nın Kadis limanına gidildi. 30 Ekim'de İspanya'ya varan gemilerimiz ancak 30 Nisan'da Kadis'ten ayrılabildiler. Okyanustayken 19 Mayıs'ta yakalandıkları fırtına yüzünden yollarını kaybettiler. 17 gün süren belirsiz sürükleniş gemilerimizi hiç bilmedikleri bir dünyanın sahillerine getirdi. Burası Brezilya'nın Rio de Janeiro şehriydi. Brezilyalılar limanlarında ilk defa bir Osmanlı gemisi görmüşlerdi. Osmanlılar da ilk defa Brezilya'daydılar. Kitabevi'nin yayınmladığı Bağdatlı Abdurrahman Efendi'nin "Brezilya'da İlk Müslümanlar (Brezilya seyahatnamesi)" ve Mühendis Faik Bey'in "Türk Denizcilerin İlk Amerika Seferi (Seyahatname-i Bahri Muhit)" isimli eserlerde bu ilginç yolculuk anlatılır. Brezilya yönetimi, Osmanlı denizcilerinin karaya çıkmamasını istedi. İhtiyaçlarını kayıklarla alışveriş yaparak hallettiler. Merakla gemilerimizi izleyen Brezilyalılar arasında Müslüman siyahiler de vardı. Bunlar ilk defa beyaz Müslüman görmüşlerdi. Geminin imamı Abdurrahman Efendi en çok ilgilendikleri insan oldu. Siyahilerin ilgisi ve daveti üzerine Abdurrahman Efendi gemiden ayrıldı. Kaptan, durumu Brezilya hükümetine bildirdi. Hükümet yetkilileri Abdurrahman Efendi'yi buldu fakat onun burada kalmak istemesi üzerine Brezilya yasalarına göre orada kalmak isteyenleri teslim etmek bir yana, üstüne para ve toprak verdiklerini söylediler. Gemilerimiz yollarına devam ederken Abdurrahman Efendi Brezilya'da kaldı. Brezilya'da kalan din âlimi Mühendis Faik Bey, Abdurrahman Efendi firar etti derken, Abdurrahman Efendi, "Brezilya'da yaşayan Müslümanlar'a İslam'ın temel bilgilerini öğretmek amacıyla gemileri terk ederek orada kaldım" diye kendini savunur. Abdurrahman Efendi Brezilya'daki Müslümanlar'ın kendilerini görünceye kadar, dünyada mevcut tüm beyazların Hıristiyan olduğunu ve yalnız siyahilerin Müslüman olduğunu sandıklarını ve kendilerini gizlediklerini söyler. Gizleme sebeplerini ise şöyle anlatır: "Hıristiyanlar'la Müslümanlar arasında savaş olmuş. Hıristiyanlar galip gelmiş. Savaşa Müslümanlar sebep olduğundan, daha sonra korkularından inançlarını gizlemek zorunda kalmışlar. Çünkü birisinin Müslüman olduğu anlaşılırsa ya hemen öldürülüyor ya sürülüyor ya da ömür boyu hapsediliyordu. Bunu gördükçe kahroluyordum." Abdurrahman Efendi Brezilya Müslümanları'nın dinimize uymayan âdetlerini değiştirmek için mücadele etti. Bir yıl kaldığı, Salvador'da Müslümanlar evlenmek istedikleri kızı alır evine götürür, birlikte olur ve kadın çocuk doğurup, sevgisini ve itaatini ispat edince nikâhlanırlarmış. Abdurrahman Efendi bunun yasak olduğunu öğretmiş. Hatta örnek olsun diye bir ikisini mihr karşılığında evlendirmiş. Brezilyalı Müslümanlar içkiyi mubah, tütünü ise haram sayarlarmış. Abdurrahman Efendi, bir gün sofrada şarap görünce, bu haramdır deyince bölge Müslümanlar'ı içkiyi bırakıp, tütüne başlamışlar. İlginç bir âdetleri de bıyık bırakanlara kâfir gözüyle bakmaları ve bıyıklılarla tüm ilişkilerini kesmeleriymiş. Birkaç yıl burada kalan Abdurrahman Efendi, bölge halkının davranışlarından usandığı ve ülkesini özlediği için Osmanlı topraklarına döndü Tesadüfen bulunan ülke 15. yüzyılın en önemli devletlerinden biri Portekiz'di. Denizcilikleri sayesinde dünyanın birçok yerinde sömürgeler oluşturarak zenginleşmişlerdi. Portekizli amiral Vasco da Gama 1498'de Ümit Burnu'nu dolaşıp, Hindistan'a ulaştı. Portekizliler ilk Hindistan seferlerinden iki yıl sonra ülkelerine döndüler. Talihli Manuel diye anılan Portekiz Kralı ikinci Hindistan seferinin komutasını Pedro Alvares Cabral'a verdi. Ancak tesadüfen Hindistan yerine Güney Amerika'ya vardılar. 1500 Nisan'ında denizin üzerinde bir dağ gördüler ve onu Paskalya Dağı diye adlandırdılar. Portekizliler, büyük bir ada karşısında olduklarını zannetmişlerdi. Ama burası ada değil Brezilya'ydı. Karşılarında siyahileri değil Kızılderililer'i görünce şaşırdılar. Buraya, daha sonra aynı ismi taşıyan kırmızı boyayı temin eden ağaçlardan dolayı Brezilya dendi. Brezilya'nın bulunmasıyla birçok serüvenci bu ülkeye akın etti. Tupinamba yerlileriyle evlenmeleriyle melez çocuklar doğdu. Cizvit papazları da yerlileri Hıristiyanlaştırdılar. Portekizliler yerlileri köleleştirip, çalıştırdılar, ancak yerlilerden istedikleri verimi alamadılar. Bunun üzerine 1530'dan itibaren Afrika'dan siyahi köleler getirdiler. Sahillerdeki şekerkamışı tarımı zenginlik kaynağıydı. Bu işletmelerde siyahi köleler büyük işkenceler edilerek, çalıştırıldılar. Şeker ticaretin hacmi arttıkça köle ticareti de büyüdü. Her yıl Afrika'dan binlerce köle getirildi. Altın bulunmasıyla birlikte ülkenin iç bölgelerine akın başladı. Bandeirantes adı verilen altın arayıcılar yerli topluluklarına saldırdılar. 1763'te başkent Bahia yerine Rio de Janeiro oldu. Napolyon'un İngiltere'nin müttefiki Portekiz'i işgal etmesiyle birlikte kraliyet ailesi Brezilya'ya kaçtı. Rio artık Portekiz'in yeni başkentiydi. Portekiz 1814'te bağımsız olmasına rağmen VI. Joao Brezilya'dan ayrılmadı. VI. Joao 1821'de Brezilya'dan ayrılarak ülkesine dönerken yerine oğlu Pedro'yu bıraktı. Bir süre sonra Portekiz'le çatışan Pedro, 7 Eylül 1822'de bağımsızlık ilan edip, imparatorluk tacını giydi. II. Pedro'nun 1889'da devrilmesiyle cumhuriyet dönemi başladı. İlk temas Sultan Abdülmecid döneminde Osmanlı devletinin Londra elçisi Kostaki Musurus Paşa ile Brezilya'nın Londra elçisi Francisco Sgnacio de Carvalho Moreira arasında 5 Şubat 1858'de Londra'da imzalanan ticaret anlaşması iki ülkenin ilk temasıydı. Brezilya padişaha Kroçira nişanı, Osmanlı devleti de imparatora Mecidiye nişanı verdiler. 100 bin Osmanlı Brezilya'da Brezilya imparatoru 1876'da İstanbul ve Kudüs'ü ziyaret etti ve bu seyahatindeki ilgisinden dolayı Osmanlı yönetimine teşekkür etti. Nüfus artırmak ve kahve tarımına işçi bulmak isteyen Brezilya'nın teşvikleriyle özellikle Ortadoğu bölgesinden 100 bin civarında Osmanlı vatandaşı bu ülkeye göç etti. ERHAN AFYONCU - BUGÜN GAZETESİ http://gundem.bugun.com.tr/brezilya-yla-146-yil-once-tanistik-haberi/208587/ İlgili Aramalar: KÜTÜPHANE TARİHİ GERÇEKLER Brezilya'yla 146 yıl önce tanıştık 1858'de ilk resmi teması kurduğumuz Brezilyalılar'la 1866'da iki gemimizin yolunu kaybetmesiyle tanışmıştık İsmi futbolla... Devamı »   Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Bizi E-posta ile takip edin Populars Comments Archive En+10 Acı sözler, acılı sözler, aşk acısı çekenlere acı sözler ...Acı... İnanması zor, Katlanması güç ama, Alışıyor insan bir müddet sonra yaşamaya. Sırtının ortasında onlarca bıçakla... Sperm yutmak SPERMİN KADIN İÇİN YARARLARI Sperm yutmanın hiç bir olumsuz yanı yoktur , hatta cilde yararlı olduğuda ortaya koyulmuştur. Spermin Kad... Erotik karikatürlerde kadın erkek ilişkisi Karikatürler zaman zaman güldüren bazende düşündüren komik karikatürler. Onlarca sözle anlatılmak istenenleri bir karikatürle anlatabilsin... Online Yazı Yazma Siteleri Yararlı Bir Çok Site Adresleri  Faklı yazı çeşitleri http://cooltext.com/ http://flamingtext.com/   http://www.3dtextmaker.com/   ht... Ses ve ışık kirliliğinin insan sağlığına etkileri Işık ve ses kirliliği Işık ve ses kirliliğide(gürültü kirliliği) çevre kirliliğinden sayılır. Çevremize attığımız atıklar nasıl sağlığı... Kadın sünneti kuzey Irakta hala devam ediyor :(( The Washington Post, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminde yaygın olarak uygulanan kadın sünnetini haber konusu yaptı, 7 yaşındaki ... ÇALGI ÇENGİ 2 - BEHZAT Ç. bölümü gülmekten kopacaksınız :)) Çalgı Çengi filmi ve Star tv deki İşler Güçler dizisinden tanıdığımız Ahmet Kural ve Murat Cemcir Behcat Ç dizisinde Çalgıcı olarak gittikl... 3 tekerlekli bisikletler heryerde her işte Çeşit çeşit 3 tekerlekli bisiklet modelleri, pedallı 3 tekerlek bisikletler, elekrikli 3 tekerlekli bisikletler, motorlu 3 tekerlekli bisikl... En güzel doğa manzara resimleri walpaperler Seçmece büyük boy doğa manzarası walpaper duvar kağıtları İlgili Aramalar: ÇANAKKALE' DE bilmedikleriniz görmedikleriniz -1 İBRETLİK GÖRÜNTÜLER ! .. İlkkez bu görüntüleri görecek ve çanakkale destanına verdiğimiz değeri görünce üzüleceksiniz. İyi bakın tarihe ne... Arşiv Arşiv Ocak (7) Aralık (30) Kasım (15) Ağustos (3) Temmuz (6) Haziran (4) Nisan (2) Mart (1) Şubat (2) Ocak (1) Aralık (2) Kasım (11) Ekim (18) Eylül (5) Ağustos (1) Temmuz (11) Haziran (2) Nisan (5) Ocak (5) Kasım (11) Ekim (3) Eylül (17) Ağustos (3) Temmuz (2) Haziran (1) Mayıs (14) Mart (4) Şubat (17) Ocak (30) Aralık (55) Kasım (28) Ekim (31) Eylül (42) Ağustos (34) Temmuz (29) Haziran (32) Mayıs (64) Nisan (47) Mart (65) Şubat (53) Ocak (37) Aralık (28) Kasım (49) Ekim (108) Eylül (116) Ağustos (141) Temmuz (171) Haziran (97) Mayıs (40) Nisan (7) Mart (1) Şubat (23) Bölümler BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER ÇOK ÖZEL SÖZLER FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO TARİHİ GERÇEKLER İletişim Formu Ad E-posta * Mesaj * Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz? Ordan Burdan Türk Omaha Yerlileri miskokulu lezzetler Elmalı Tarçınlı Muzlu Kek Türk birliği Cephesi TBC Türk Birliği Cephesi Logo TÜRK YUVASI Ağaçlar da Ağrır (hastalanır) - Tatar Türkçesi (Türkiye Türkçesi Altyazılı HD Çizgi Film) Gözüme Takılanlar Kenya İzlenimleri Satarım Kredili konut satışı düştü Tabiatname Tabiatname ilginç…? Olay Reklamlar BABA KESTİRİYORUM... ALLAH İYİLİĞİNİZİ VERSİN BU NASIL REKLAM SAKLI SIRLAR ÇOK ÖZEL SIRLAR Mustafa Kemal Atatürk tarihinbelgeleri.com Canlı Site Trafik Feedjit Live Blog Stats Ömer Hayyam Diyorki; Geçmiş günü beyhude yere yad etme. Bir gelmemiş an için feryat etme. Geçmiş gelecek masal bunlar hep. Eğlenmene bak ömrünü berbat etme. Niceler geldi, neler istediler. Sonunda dünyayı bırakıp gittiler. Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de senin gibiydiler. Dünyada ne var kendine dert eyleyecek? Bir gün gelecek can bedenden gidecek. Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün... Zira senin üstünde de otlar bitecek. Ömer Hayyam Necip Fazıl Kısakürek Diyorki Konular BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER ÇOK ÖZEL SÖZLER FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO TARİHİ GERÇEKLER Son Yorumlar