endandik.blogspot.com.tr - Bilim Teknoloji









Search Preview

En Dandik Blog: BİLİM TEKNOLOJİ

endandik.blogspot.com.tr
Her şeyle yakından ilgilenen en sıradışı blog. Adına bakma içine bak anlarsın
.com.tr > endandik.blogspot.com.tr

SEO audit: Content analysis

Language Error! No language localisation is found.
Title En Dandik Blog: BİLİM TEKNOLOJİ
Text / HTML ratio 3 %
Frame Excellent! The website does not use iFrame solutions.
Flash Excellent! The website does not have any flash contents.
Keywords cloud ve bir da bu de için olarak çok daha Bu gibi B12 ise olan en var kadar ya sonra ile
Keywords consistency
Keyword Content Title Description Headings
ve 251
bir 197
da 89
bu 79
de 74
için 69
Headings
H1 H2 H3 H4 H5 H6
1 36 0 0 0 0
Images We found 104 images on this web page.

SEO Keywords (Single)

Keyword Occurrence Density
ve 251 12.55 %
bir 197 9.85 %
da 89 4.45 %
bu 79 3.95 %
de 74 3.70 %
için 69 3.45 %
olarak 62 3.10 %
çok 61 3.05 %
daha 52 2.60 %
Bu 49 2.45 %
gibi 49 2.45 %
B12 41 2.05 %
ise 35 1.75 %
olan 33 1.65 %
en 32 1.60 %
var 31 1.55 %
kadar 30 1.50 %
ya 28 1.40 %
sonra 26 1.30 %
ile 26 1.30 %

SEO Keywords (Two Word)

Keyword Occurrence Density
ya da 27 1.35 %
BİLİM TEKNOLOJİ 17 0.85 %
Devamı » 13 0.65 %
İlgili Aramalar 12 0.60 %
Aramalar BİLİM 9 0.45 %
B12 vitamin 9 0.45 %
B12 eksikliği 9 0.45 %
hem de 8 0.40 %
vergiye tabi 8 0.40 %
Doç Dr 7 0.35 %
Uçucu yağlar 7 0.35 %
elde edilen 7 0.35 %
Elif Ergin 6 0.30 %
Bitkisel Haber 6 0.30 %
yarar var 6 0.30 %
en önemli 6 0.30 %
için de 6 0.30 %
diye konuştu 6 0.30 %
Dr Gökalp 6 0.30 %
Dr Elif 6 0.30 %

SEO Keywords (Three Word)

Keyword Occurrence Density Possible Spam
Aramalar BİLİM TEKNOLOJİ 9 0.45 % No
İlgili Aramalar BİLİM 9 0.45 % No
Doç Dr Gökalp 6 0.30 % No
Dr Elif Ergin 6 0.30 % No
vergiye tabi tutulacağını 5 0.25 % No
B12 vitamin eksikliği 5 0.25 % No
BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL 4 0.20 % No
ÇOK ÖZEL SÖZLER 4 0.20 % No
gibi uçucu yağların 4 0.20 % No
sallâllahu aleyhi ve 4 0.20 % No
Efendimiz sallâllahu aleyhi 4 0.20 % No
BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE 4 0.20 % No
2 Eylül gecesi 4 0.20 % No
TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER 4 0.20 % No
SIRADIŞI HABERLER SİNEMA 3 0.15 % No
POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI 3 0.15 % No
ANALİZ SIRADIŞI HABERLER 3 0.15 % No
SİNEMA DİZİ MÜZİK 3 0.15 % No
ÖZEL FIKRALAR POLEMİK 3 0.15 % No
REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR 3 0.15 % No

SEO Keywords (Four Word)

Keyword Occurrence Density Possible Spam
İlgili Aramalar BİLİM TEKNOLOJİ 9 0.45 % No
Efendimiz sallâllahu aleyhi ve 4 0.20 % No
BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER 4 0.20 % No
CİNSEL HABERLER ÇOK ÖZEL 3 0.15 % No
HABERLER ÇOK ÖZEL SÖZLER 3 0.15 % No
ÇOK ÖZEL SÖZLER FOTO 3 0.15 % No
ÖZEL SÖZLER FOTO GALERİ 3 0.15 % No
SÖZLER FOTO GALERİ GEZDİM 3 0.15 % No
FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM 3 0.15 % No
GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE 3 0.15 % No
GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY 3 0.15 % No
GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR 3 0.15 % No
KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL 3 0.15 % No
OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR 3 0.15 % No
FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI 3 0.15 % No
REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK 3 0.15 % No
POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER 3 0.15 % No
ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA 3 0.15 % No
SIRADIŞI HABERLER SİNEMA DİZİ 3 0.15 % No
HABERLER SİNEMA DİZİ MÜZİK 3 0.15 % No

Internal links in - endandik.blogspot.com.tr

Hakkımızda
Hakkımda | En Dandik Blog
İletişim
İletişim | En Dandik Blog
Yorumcular
Yorumcular | En Dandik Blog
Arşiv
Arşiv | En Dandik Blog
İddaa Maç Sonuçları
İddaaMaçSonuçları | En Dandik Blog
Okey Oyna
Okey Oyna | En Dandik Blog
Bilim Teknoloji
En Dandik Blog: BİLİM TEKNOLOJİ
Çok Özel Sözler
En Dandik Blog: ÇOK ÖZEL SÖZLER
Özel Fıkralar
En Dandik Blog: ÖZEL FIKRALAR
Cinsel Haberler
En Dandik Blog: CİNSEL HABERLER
Foto Galeri
En Dandik Blog: FOTO GALERİ
Gezdim Gördüm
En Dandik Blog: GEZDİM GÖRDÜM
Kütüphane
En Dandik Blog: KÜTÜPHANE
Sıradışı Haberler
En Dandik Blog: SIRADIŞI HABERLER
Tarihi Gerçekler
En Dandik Blog: TARİHİ GERÇEKLER
Olay Reklamlar
En Dandik Blog: OLAY REKLAMLAR
Polemik Analiz
En Dandik Blog: POLEMİK ANALİZ
Sinema Dizi Müzik Video
En Dandik Blog: SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO

Endandik.blogspot.com.tr Spined HTML


En Dandik Blog: BİLİM TEKNOLOJİ Menu Hakkımızda İletişim More Yorumcular Arşiv İddaa Maç Sonuçları Okey Oyna Ana Sayfa twitter facebook google rss linkedin dribbble pinterest En Dandik Blog Adına bakma içine bak :) Etiketler BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER ÇOK ÖZEL SÖZLER FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO TARİHİ GERÇEKLER Menu Home Home Hakkımızda Arşiv Yorumlar Katagoriler Bilim Teknoloji Çok Özel Sözler Özel Fıkralar Cinsel Haberler Foto Galeri Gezdim Gördüm Kütüphane Sıradışı Haberler Tarihi Gerçekler Olay Reklamlar Polemik Analiz Sinema Dizi Müzik Video Error 404 Search BİLİM TEKNOLOJİ B12 eksikliği depresyon nedeni! 02:20 romeo 8 B12 eksikliği, nörolojik ve zihinsel bozukluklara yol açtığı gibi 65 yaş ve üstündeki kişilerde de depresyona neden oluyor Memorial Dicle Hastanesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü’nden Doç. Dr. Deniz Gökalp, vücutta B12 vitamin eksikliği nedeniyle ortaya çıkan şikayetlerin ortadan kaldırmanın mümkün olduğunu ifade etti. B12 vitamin eksikliğine karşı zamanında önlem alınmadığı takdirde nörolojik ve zihinsel bozukluklar ortaya çıkabileceğine değinen Doç. Dr. Gökalp, bu konuda son derece hassas davranılması gerektiğini dile getirdi. Doç. Dr. Gökalp "Vejetaryen beslenenler B12 vitamin eksikliğine dikkat etmelidir. B12 vitamin eksikliği, son yıllarda yaygın görülen bir sağlık sorunudur. Sinir dokusunun sağlığı ve kırmızı kan hücresi üretimi için gerekli olan B12, vücut tarafından üretilmez. Kırmızı et, tavuk, balık, karaciğer, deniz ürünleri, süt, yumurta, yoğurt ve peynirde bolca bulunan B12, sebze ve meyve grubunda bulunmamaktadır.  Özellikle vejetaryen beslenme tipi uygulayanların çok dikkat etmesi gereken bir vitamindir. B12 ile zenginleştirilmiş yiyeceklerle takviye yapılabilir" dedi. 'B12 YÖNÜNDEN ZENGİN BESİNLERİN TÜKETİMİNE DİKKAT EDİLMELİ' B12 yönünden zengin besinlerin tüketimine dikkat edilmesi gerektiğini aktaran Doç. Dr. Gökalp "Kaynatma süresinin uzaması ve derecesinin yükselmesi, B12 vitamininin kaybını artırır. Karaciğerin suda haşlandıktan sonra suyunun dökülmesi, balık haşlandıktan sonra suyunun dökülmesi B12 vitaminin kaybını artıran sebepler arasındadır. Etler ızgara yapılırken sıcaklık ve damlayan suyla B12 vitamininin yüzde 30’u, nemli sıcaklıktaysa yüzde 10-20’sinin kaybolduğu bilinmektedir. UHT yani uzun raf ömürlü sütlerdeki kayıp yüzde 7-10 civarındayken yüzde 30 kadarı da kaynamayla kaybolmaktadır" diye konuştu. 'EN ÇOK 50 YAŞ VE SONRASINDA GÖRÜLÜR' B12 vitamin eksikliğinin en çok 50 yaş ve sonrası olduğunu ifade eden Doç. Dr. Gökalp "B12 vitaminin vücut tarafından emilmesi zorlaşır. Vejetaryenlerin B12 ile güçlendirilmiş yiyeceklere yönelmesi veya B12 desteği için doktora danışmaları gerekir. Zayıflama amaçlı mide-bağırsak ameliyatı olanlar, alkol alışkanlığı bulunan ve aşırı alkol kullanan kişiler, yetersiz beslenen küçük çocuklar veya hamileler, antibiyotik sonrası bağırsakta aşırı bakteri bulunması B12 eksikliği yaratır. Uzun  süredir şeker hastalığı olanlar ve mide ilacı kullananlar; ayrıca AIDS hastası olan veya HIV pozitifli kişiler de B12 vitamin eksikliği açısından risk altındadır" şeklinde konuştu. EKSİKLİĞİ DEPRESYON SEBEBİ B12 eksikliğinin 65 yaş ve üstünün depresyona soktuğunu anlatan Doç. Dr. Gökalp "B12 eksikliğinden ilk olarak beyin ve sinir dokusu etkilenir. Denge kaybı, yürümede zorluk, dilin şişmesi, uyuşma, karıncalanma, halsizlik, iştahsızlık, hafıza kaybı, dikkat dağınıklığı, ishal ve kulakta çınlama gibi şikayetler ortaya çıkar. Ayrıca, zihinsel fonksiyonlarda bozulmaya neden olduğu için yaşlı hastalarda alzheimerla karıştırılabilir. B12 eksikliği yaşlılarda oldukça yaygındır. Bu yaş grubunda depresyonun temel nedenlerinden biridir.  65 yaş üstünde B12 eksikliği oranı yüzde 3 veya 42 arasında saptanmıştır. Yaşlılarda B12 eksikliğine erkenden tanı konmalıdır; çünkü kolayca tedavi edilebilir ve eğer tedavi edilmezse geri döndürülemez. Nörolojik hastalıklara neden olur. B12 eksikliğini düzeltmek mental fonksiyonları ve hastaların yaşam kalitesini yükseltmektedir" ifadelerini kullandı. 'BEBEKTE GÖRÜLEN B12 EKSİKLİĞİ HEMEN TEDAVİ EDİLMELİ' Bebekte görülen B12 eksikliğinin hemen tedavi edilmesi gerektiğine vurgu yapan Doç. Dr. Gökalp sözlerini şöyle sürdürdü: "B12 vitamin eksikliği bebekler için de risk oluşturur. Büyüme geriliği, hareket ile ilgili sorunlar ve gelişimsel sorunlar en önemli belirtileridir. Yetişkinlerde olduğu gibi bebeklerde görülen B12 eksikliği en kısa sürede önlem alınması gereken önemli bir durumdur. Bağırsak hastalığı olanlar 50 yaşın üzerindeki kişiler, vejetaryenler, gebe kalmayı planlayan kadınlar B12 vitaminini multivitamin ilaç olarak günde 6-30 mikrogram almalıdırlar. B12 vitamin eksikliği belirtileri, vücut rezervleri tamamen tükeninceye kadar kendini belli etmez. Bu nedenle B12 vitamin takviyesi almayı her zaman göz önünde bulundurmak önem kazanır. Kandaki B12 seviyesini yükseltmek için vitamin takviyesi alınabilir ya da hayvansal ürünlerin tüketimi artırılabilir. Ancak kandaki seviyesine göre en uygun destek dozu doktora danışılmalıdır. B12 eksikliği tedavisi, güçlü B12 hapları ya da iğneleriyle kısa sürede tedavi edilebilir. İnsan bedeni 5 yıllık B12 vitamini depolayabilir. B12 vitamini fazlalığı zararlı değildir. Alınan B12 vitamininin fazlası idrarla zararsız şekilde vücuttan atılmaktadır. B12 vitamini sinir tahribatını önler, doğurganlığı sağlar, hücre oluşumunu ve uzun yaşamasını sağlar, sinir uçlarının normal gelişimini kolaylaştırır, hafızanın güçlenmesine ve öğrenmeye yardım eder; ayrıca enerji metabolizmasında ve sinir sisteminde önemli fonksiyonları vardır." kaynak: posta.com.tr İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ B12 eksikliği depresyon nedeni! B12 eksikliği, nörolojik ve zihinsel bozukluklara yol açtığı gibi 65 yaş ve üstündeki kişilerde de depresyona neden oluyor Memorial ... Devamı » Kahve Telvesinin Bilinmeyen Marifetleri 02:22 kerkenez 0   Kahve telvesinin çok bilinmeyen marifetleri Telve, mutfakta temizlikçi, bitkilerde koruyucu, buzdolabında koku giderici olarak kullanılabiliyor, kötü kokuları gideriyor, peeling özelliğiyle güzelleştiriyor ve hatta köpek dostlarımızın dertlerine bile çare oluyor. Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı, o kahvenin telvesinin de türlü türlü marifeti var. Afiyetle pişirip içtiğiniz kahvenizin dibinde kalan telve yalnızca geleceğinizi tahmin etmeye değil, farklı birçok işe de yarıyor. ‘Demlediğiniz kahvenin filtresini temizlerken ya da faldan kalma fincanları suya tutarken iki kere düşünün’ bundan Sonra Kahve Telvesini Asla Çöpe Atmam Dedirtecek 9 Kullanım Önerisi’... Bitkilere gübre Hepimizin evinde en az bir tane mutlaka bulunan sardunya, açelya ya da kamelya gibi asitli toprak seven çiçekler, kahveyi en az bizim kadar sever. Telve hem toprağı besliyor, hem de çayın aksine sinekleri, böcekleri, hatta salyangozları ve kargaları bitkilerden uzak tutuyor. Eğer kedilerin saksılara dadanmasından rahatsızsanız, bitkilerin dibine içine kurutulup rendelenmiş portakal kabuğu ekleyip de koyabilirsiniz. Dibi tutmuş tencereye derman Tencerede yanan yemeğe üzülmek için neden çok. Yanan tencereyi, temizlemek için ise kolay bir yöntem var. Onu bir mutfak fırçasının ucuna ya da süngerinin yüzeyine sürdüğünüz telveyle ovabilirsiniz. Tıkanmış lavaboya, gidere çözüm Kaynamış suyun içine telveyi ve karbonatı atın, tıkanan giderlere dökün. Kimyasal çözümler kadar olmasa da epey etkili bir yöntem. Buzdolabı kokusuna ilaç Telveyi gazete kağıdına yayın, güneşte ya da sıcak bir köşede kurutun. Sonra bir çay altlığı ya da kaseye aktarıp, buzdolabının uygun bir köşesine yerleştirin. O ekşi kokuyu karbonattan daha iyi emiyor. Güzellik sırrı Güzellik dediğimiz şey en temelde cilt güzelliği. Kahve telvesi de yüzden bacağa, göbekten ellere ayaklara tüm cilt için faydalı. Peeling etkisiyle kan dolaşımını hızlandırıyor, siyah noktaları yok ediyor. Telveyi azıcık ılık suyla hafifçe sulandırıp temizlediğiniz yüzünüze çok hafif hareketlerle sürüp, 10 dakika bekleyip yıkayabilirsiniz. Soğan sarımsak kokusunu giderir Soğan, sarımsak doğradıktan sonra kokusunu gidermek için de ellerinizi telveyle ovuşturup yıkayabilirsiniz. Hem yüzeyde kalan yağ sayesinde nemlendirici etkisi de oluyor. Mesela banyo öncesi vücut peeling’i Kahve telvesinin içine birkaç damla nane, greyfurt, hindistancevizi yağı damlatabilir, selülit sıkıntınız varsa rendelenmiş limon kabuğu da ekleyip cildinize uygulayabilirsiniz. Hobi araç gereci Evde sabun, mum yapımı gibi hobilerle ilgileniyorsanız, kurutulmuş telve harika bir ek malzeme. Ayrıca kağıt, kumaş gibi emici yüzeylere eskitilmiş havası vermek için boya olarak da kullanabilirsiniz. Köpek dostunuzun pirelerinin katili Meğer bu yöntemi uygulayan çok kişi varmış. Şaşırtıcı ama işe yarıyor. Köpeğinizi yıkarken şampuanına telve ekleyin. Böylece hem pireleri ölecek, hem de tüyleri pırıl pırıl parlayacak. cosmoturk.com İlgili Aramalar: Etiketler: kahve, Telve, Pratik Bilgiler, Öneri, Marifet BİLİM TEKNOLOJİ ÇOK ÖZEL SÖZLER KÜTÜPHANE Kahve Telvesinin Bilinmeyen Marifetleri   Kahve telvesinin çok bilinmeyen marifetleri Telve, mutfakta temizlikçi, bitkilerde koruyucu, buzdolabında koku giderici olarak kull... Devamı » Kattık Karıştırdık 02:23 Bitkisel Haber 0 Günlük hayatımızın bir parçası olmuş bazı katkı maddelerinin tadımızı kaçıran  yönlerini birlikte irdeleyelim. Niyetim, sizleri paranoyak derecesinde şüpheci unimpaired getirmek değil. Bazı gerçeklerle yüzleşmek  bizim gerçeğimiz. Problemi çözme gayretimiz, problemlerin tam manası ile anlaşılmasına bağlıdır. Günah keçisi ilan edilen katkı maddelerinin bazıları hakkında yapılan araştırmaları birlikte inceleyelim. Mono sodyum glutamat ‘MSG’ ya da ‘E621’ ile ifade ediliyor. Konserveler, her türlü hazır çorba, bulyonlar, salam-sucuklar, baharatlı cipsler, tatlılar, hazır köfte harçları, dondurmalar, renkli yoğurtlar ve benzeri birçok üründe kullanılıyor. İşlevi, yiyeceğin içindeki lezzeti ön plana çıkarıp belirginleştirmek. Bunu da tat almamızı sağlayan bezlerin salgısını artırarak yapıyor. Mesela içinde yüzde 10 oranında tavuk suyu bulanan bir çorba MSG ile yüzde 100 tavuk suyundan yapılmış hissi, lezzeti veriyor. E621’in zararlarına gelince; merkezî sinir sistemi tahribatı yapıyor ve buna bağlı olarak Alzheimer, Parkinson hastalıkları, sara (epilepsi) görülebiliyor. Retinal dejenerasyon (göz retina tabakası hasarı), yağ birikimi, doyma mekanizmasında bozukluk, obezite, büyüme hormonu baskılanması, pankreas tahribatı, insülinde artış ve buna bağlı diyabet. Böbrek ve karaciğerde ciddi hasarlar… Bu madde plasenta bariyerini de geçmeyi başarıyor ve anne karnındaki bebeğe de bahsedilen zararları veriyor. Titanyumdioksit sentetik bir pigmenttir (TiO2) E171 gıda katkı maddesi koduyla bilinen bir gıda renklendiricisi ve nem tutucudur. Beyaz un, sofra tuzu, şeker, sakız, diş macunu, sabun, deterjanlar, kimyasal ilaçlar, vitaminler, şekerleme, karbonat, kabartma tozu, ve partikül halindeki gıdalar gibi birçok ürün titanyumdioksitle beyazlatılır. Işığı yansıtıcılık, beyazlık, kapatıcılık gibi özelliklere sahip olduğu için boyalarda ve kalınlaştırıcı, beyazlaştırıcı, yağlayıcı ve güneş ışınlarını kesici kozmetiklerde bulunur. Titanyumdioksit nanoteknolojide kullnılan üç ana maddeden biridir. Nanoteknolojik boyalar, bütün tıbbi ilaçlar renklendirici ve koruyucu (kaplayıcı) madde özelliğını titanyumdioksitten almaktadır. Titanyumdioksit kalıcıdır ve biyolojik olarak asla parçalanmaz.      Nasıl çalışır? Titanyumdioksit nano kristalleri fotokataliz özelliği taşır. Fotokataliz, ışık ile bazı reaksiyonların oluşmasını sağlayan maddedir. Yani temas ettiği organikleri parçalama şeklinde işlemektedir. Bu haliyle fotosentezi taklit eder. Titanyumdioksit havada, suda ve çeşitli yüzeylerdeki organik maddeleri karbondioksit ve suya ayrıştırır. Böylelikle bu organik maddeleri parçalayarak yok eder.      Kendi kendini temizleyen ürünler Kumaşlara kendi kendilerini temizleme becerisi, dokundukları  iplikleri titanyumdioksit nano kristalleriyle kaplayarak kazandırılır. Güneş ışığı ve titanyumdioksit nano kristalleri bir araya geldiğinde fotokataliz yani parçalara ayırma gerçekleşir. Kumaş veya duvar boyasına bulaşan leke işte bu mekanizmayla ortadan kaldırılır.      Tehlikesi nedir? Titanyumdioksit gıda ve ilaçlarla birlikte, solunum veya temas yoluyla vücuda girer. Vücut tarafından tanınmadığı ve biyolojik olarak parçalanamadığı için dokularda depolanır. Depolanan bu nano parçacıklar organik bir maddeyi parçalama ve yok etme özelliğine sahiptir. Kuvvetli nem tutucu olduğu için vücudun su dengesi üzerinde çok etkili olabilir. Gıda, ilaç, kozmetik, duvar boyaları, beyaz kağıt ve diş macunu gibi insan hayatının hemen her yerinde bu güçlü nanoteknolojik madde kullanılır. Çok farklı alanlarla insanın önünden, arkasından, sağıdan ve solundan yaklaşan bu teknoloji whit altı işlem gerçekleştirebilmektedir. DNA’yı etkiler ve değiştirir. Karıştığı maddeyi bölüp parçalayabilir. Hücrelerin yapısını değiştirerek işleyişini kontrol altına alabilecek güçte bir tehlikedir.    BAŞ AĞRISI YAPIYOR 1984 yılında bu yana yapılan bağımsız araştırmalarda, aspartam maddesinin birçok kalıcı nörolojik yan etkisi olduğu ortaya çıktı. Aspartamın bazı insanlarda baş ağrılarına, ani ruh hali değişimlerine, unutkanlığa, depresyona ve hatta felce neden olabileceği belirtildi. O KATKILAR HANGİSİ? E951 Aspartam E954 Sakkarin ve sodyum potasyum ve kalsiyum tuzları E950 Asesulfam K E955 Sukraloz E962 Aspartam – asesülfam tuzu E952 Siklamik asit ve sodyum ve kalsiyum tuzları E957 Taumatin E959 Neohesperidin DC E420 Sorbitol, (i) Sorbitol, (ii) Sorbitol şurubu E421 Mannitol E953 İzomalt E965 Maltitol, (i) Maltitol, (ii) Maltitol şurubu E966 Laktitol E967 Ksilitol E968 Eritritol Bütün bu araştırmalar, aksi söylense de ciddi tehlikelerin de tellallığını yapmaktadır. Emine AktaşZiraat MühendisiTarım Danışmanı İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ Kattık Karıştırdık Günlük hayatımızın bir parçası olmuş bazı katkı maddelerinin tadımızı kaçıran  yönlerini birlikte irdeleyelim. Niyetim, sizleri paranoyak... Devamı » GDO Nedir? 02:53 Bitkisel Haber 0 Genetiği değiştirilmiş organizmalar... Bu tanım son dönemde hayatımıza girdi... Peki ama nedir bu GDO'lar? Genetiği değiştirilmiş gıdalara "hayır" diyenler, bunun nedenlerini şöyle anlatıyor: Önce tanımını ortaya koyalım. Kendi türünden ya da kendi türü dışındaki bir canlıdan gen aktarılarak bazı özellikleri değiştirilen bitki, hayvan ya da mikroorganizmalara "Genetiği değiştirilmiş organizma" (GDO) deniyor. Ticari kaygılar yüzünden tarım ürünlerinde ilk olarak domates genleriyle oynandı. Bioteknoloji şirketleri tarım ilacı azalacak, üretim maliyeti düşecek yüksek verim küçük çiftçiyi zengin edecek söylemleriyle, genleriyle oynadıkları tohumları 1990'lı yılların ortasında ülkelere soktular. 1996'da 6 ülkede 1.7 milyon hektarlık bir alanda başlayan GDO'lu ekim, günümüzde 25 ülkede 125 milyon hektarlık alanda yapılıyor. En son Mısır bu ülkelere katılırken, Tazmanya GDO'lu üretim projesini erteledi, Yunanistan ise GDO'lu mısır ithalatı yasağını 2 yıl uzattı. GDO'LAR NEDEN ZARARLI? 1. İnsan sağlığı •Alerjik reaksiyona neden oluyor. •Antibiyotik direncini zayıflatıyor. •Toksik etki yaratıyor. 2. Ekosistem •Normal ve organik tarımı tehdit ediyor. •Ne kadar uzak alanda olursa olsun rüzgar ve arılar yoluyla organik ürünlere de bulaşıyor. •GDO'lu tarım yapılan alanlardaki haşereleri yiyen kuşların türü tükeniyor. Canlı türleri açısından tehdit. •Bioçeşitliliği yok ediyor. GDO'lu ekinler, tozlaşma yoluyla aynı türden akrabalarının da genlerini değiştirebiliyor. EN BÜYÜK AVANTAJI ÜRETİMİN ARTMASI •Tarıma uygun olmayan alanlarda tarım yapılabilmesini sağlaması. •Tarımsal verimi artırması. •Tarım ilacı kullanılmasına ihtiyaç duymaması. •Gıdanın besleyiciliğini artırması. •Üretim verimliliğini 10 kata kadar artırması. KAYNAK: ntvmsnbc.com İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ GDO Nedir? Genetiği değiştirilmiş organizmalar... Bu tanım son dönemde hayatımıza girdi... Peki ama nedir bu GDO'lar? Genetiği değiştirilm... Devamı » 12 Tane Tarımsal Girişim Fırsatı 02:48 Bitkisel Haber 0 Bu hafta ülkemiz gerçeklerine uygun tarımsal girişim fırsatlarından bahsedeceğiz. Önerilerimizin çoğu henüz denenmemiş orijinal işler.Amacımız meraklı girişimcilerimize bir kapı aralamak, yaratıcı düşüncelerini harekete geçirmektir. Eğer uygun bir araziniz varsa ve kent yaşamının sıkıcı havasından bunaldıysanız önce hobi niyetine başlayacağınız bu işler hem sizi daha dingin unimpaired getirecek, hem de yakın bir gelecekte girişiminizi daha özgür bir çizgiye oturtacaktır. Genellikle yüksek sermayeye ihtiyaç göstermeyen bu girişim önerilerini kendi çabalarınızla araştırdığınızda size daha geniş ufuklar açılacağından emin olabilirsiniz. İlk kez Para Dergisi’nin duyurduğu bu projelerle ilgili hem elektronik ortamda hem de akademik arşivlerde çok sayıda bilgi var. Bu konuda yazılmış birçok yabancı kitabı internet üzerinden indirebilir, akademik makaleleri okuyarak yaratıcılığınızı daha da geliştirebilirsiniz. Öncelikli önerimiz, yapacağınız işle ilgili pazar imkânlarını araştırmak, gelecekteki talep tahminlerini doğru yapmaktır. Bu aşamada mantıklı miktarda hata yapmaktan çekinmemelisiniz. Dozunda gerçekleşmiş her yanılgı ve affedilebilir yanlış uygulama sizin ufkunuzu daha da genişletecek, başarma azminizi kamçılayacaktır. Burada çağımızın ünlü kalite gurularından Japon asıllı Masaaki Imai’nin bir sözünü hatırlatarak size iyi şanslar dilemek isteriz: “Evrende geliştirebileceğiniz tek şey bizzat kendi kişiliğinizdir. Kişiliğinize uygun bir işe odaklanırsanız başarınız sorunsuz olacaktır!’ ————- Mavi yengecin lezzeti sizi de zengin edebilir Mavi yengeç, Atlantik orijinli omurgasız bir deniz canlısı. Sonradan Akdeniz’e uyum sağlamış ekonomik değeri yüksek lezzetli bir su ürünü. Yaklaşık 4 yıllık bir ömre sahip bu yengecin ilginç bir görüntüsü var. Kabuklarından çok, kol ve kıskaçları flüoresan nitelikte mavi menevişli renk tonlarından oluşuyor. Literatürdeki adı ‘callinectes sapidus’ olan yengecin eti protein ve mineral değeri açısından oldukça zengin. Yüksek et kalitesi onu son zamanlarda batının gurme mutfakları için vazgeçilmez lezzetlerin en başına yerleştirmiş. Ülkemizde pek tüketilmeyen mavi yengeç her şeyden önce tipik bir ihraç ürünü… Canlı ya da işlenmiş olarak her mevsim alıcı buluyor, yüksek fiyatlarla satılıyor. Özellikle ABD, Fransa, Japonya ve İspanya önemli tüketim pazarları arasında… Mavi yengecin en değerli bölümü ana gövdesi. Kıskaç ve bacak bölümlerinin de oldukça lezzetli bir içeriği var. Yengecin işlendikten sonra kalan atık kısmı ise çok değerli bir kalsiyum ve protein kaynağı… Kabuk ve kitinden oluşan bu bölüm balık yemi endüstrisinde katkı maddesi olarak kullanılıyor. Yılda 300 ton civarında avlanan mavi yengecin Anadolu’daki kaynağı Saros Körfezi ve buradan Akdeniz’e doğru yayıldığı rivayet ediliyor. Japonya’da yapılan çalışmalar mavi yengecin kültüre alınıp kolayca yetiştirilmesinin mümkün olabileceği yönünde. Bu konuda bizim Akdeniz ve Ege kıyılarımız oldukça müsait… Denize dik inen kayalık girintilerin altındaki durgun sular ve delta bölgeleri yetiştiricilik için en çok tercih edilebilecek doğal alanlar. Yetiştiriciliğin yalnız deniz ve akarsu ağızlarında yapılması şart değil. Dip örtüsü çamurlu yayvan toprakla hazırlanmış yapay havuzlar da kültür yetiştiriciliği için oldukça ideal. Toprak havuzların deniz ortamına göre daha korunaklı olması bir avantaj. Yengecin doğal düşmanı olan müren, levrek, vatoz gibi yırtıcı balıkları barındırmaması ise yetiştirme koşullarını kolaylaştırıyor. ABD’de halen 120 milyon dolarlık bir talep var. Aşırı avlanma nedeniyle soyu koruma altına alınmış. Aynı durum Avrupa için de söz konusu. Mavi yengecin her geçen gün değeri artıyor, fiyatı devamlı yukarı tırmanıyor. Ön işlemden geçirilmiş mavi yengeç etinin kilosu bugünkü üretici fiyatlarıyla ortalama 70 doların üzerinde. Dış pazarlarda ‘blue crab’ tanımıyla aranan yengeç afrodizyak niteliğiyle de ünlü! Dahası bazı hastalıklarda tavsiye ediliyor, sağlık amaçlı birçok diyet programının içine giriyor. Akarsuların karıştığı az tuzlu sularda yetişen yengeçler daha sonra doğal ortamlara nakledilerek yaklaşık 28 ay sonra ekonomik boya gelip hasat ediliyor. Suyun dip çamurundan zengin, sıcaklığının ise 30 dereceyi geçmemesi şart. Her türden et, sakatat, mezbaha artıklarıyla beslenebilen yengeçlerin yumurtlama ve çoğalma yetenekleri oldukça fazla. Akarsuların ağızlarındaki çamurlu tabaklar onlar için platonic üreme ve çoğalma ortamı. Kültür amaçlı toprak havuzların buna göre hazırlanması gerekiyor. Yetiştiricilik konusunda Japonya’da birçok üreticiyle işbirliği yapılarak makul sermayeyle küçük bir entegre tesis kurmak mümkün. Girişimci adaylarının Japon su ürünleri literatürünü izlemesi ve üreticilerle temasa geçmesi ilk aşamada yararlı olabilir. Güney Asya ülkelerinde bilgi birikimi olmasına rağmen Japonlar bu işi çok daha bilimsel ve hakkını vererek yapıyor. Bu ilginç yengecin Anadolu varyetesini tanımak isteyenler Antalya’nın Kale İlçesi yakınlarındaki Beymelek Lagünü’nü ziyaret edebilirler. Gölün kenarında konuşlanmış devlete ait tesislerden çok daha geniş bilgi almak mümkün. ——- Kırmızı et pazarı için Boer keçisi yetiştirmenin tam zamanı Bilindiği üzere yurdumuz kıl keçisi yetiştiren bir ülke. Et ve süt verimi çok düşük olan kıl keçileri entansif yetiştiriciliğe uygun bir tür değil. Yeterli arazisi olan girişimciler modern ünitelerde artık ‘Boer keçisi’ yetiştirebilirler. Tarım Bakanlığı’ndan gerekli izinler alınarak damızlık sertifikalı keçi ithal etmek şimdi daha serbest. Ancak ithalatçı olmanın bazı koşulları var. Bunlar damızlık çiftliği kurulmasıyla ilgili kuralları içeriyor. Gerekli bilgileri tarım il müdürlüklerinden veya doğrudan Tarım Bakanlığı’ndan almak mümkün. Şu anda damızlıklar için en iyi ve hesaplı kaynak Avustralya’da. Ayrıca Yeni Zelanda’da da ihracatçı firmalar var. İthalat genellikle özel kargo uçaklarıyla yapılıyor. Bu konuda gerekli bilgileri ve fiyat düzeylerini “australianboergoat.com.au” adresinden inceleyebilirsiniz. Kurumsal sitede konuyla ilgili tüm bilgiler mevcut. Boer keçileri, ‘Saanen’ ırkı gibi süt üretimi amacıyla yetiştirilmiyor. Geliştirilmiş bir et ırkı. Kısa zamanda ağırlıkları 100 kiloyu geçiyor. Süt verimleri ise yerli ırklarla aynı… Modern bir çiftlikte Boer yetiştiriciliği verimlilik açısından büyükbaş hayvanlara göre daha cazip. Bunu uzmanlar yüzde 35-45 aralığında ifade ediyor. Boer keçilerinin beslenmesi daha kolay, kısa zamanda et tutuyor ve karkas niteliği dana hiç etini aratmıyor. Tüm yetiştiricilik faaliyetlerine devlet büyük destek veriyor. Yatırım yapacak girişimcilerin 18 Mart 2010 tarihinde yayınlanan 27525 sayılı Resmi Gazete’yi incelemesinde yarar var. Resmi Gazete’de tarımsal üretime yönelik düşük faizli yatırım ve işletme kredisi kullandırılmasına ilişkin tebliğin geniş açıklaması da bulunuyor. Boer keçisine yatırım yapmayı planlamak kaçırılmayacak bir girişimin başlangıcı olabilir. ———- Sadece etinden sütünden değil, yününden de yararlanılan keçi ırkları Malum, keçi her türden zor koşula uyum sağlayan dayanıklı bir hayvan. Boer gibi et ırkları yanında son yıllarda giderek popüler olmaya başlayan Saanen ırkı keçiler süt veriminin yüksekliği nedeniyle yetiştiriliyor. Ancak ‘Angora’ gibi uluslararası bir tanıma isim olmuş ‘Ankara keçisi’ nedense girişim alanında eskisi kadar rağbette değil. Oysa ‘tiftik’ olarak anılan Ankara keçisinin yünü çok değerli… Görece ilgi azalmasının nedeni ise son yıllarda dünya ölçüsünde ‘kaşmir’e olan yoğun talep… Keşmir keçisi adından da anlaşılacağı üzere Hint Yarımadası’nın kuzeyindeki Keşmir bölgesine uyum sağlamış geleneksel bir keçi ırkı. Yünü çok değerli! Bu ırk Anadolu yaylarına uyum sağlayacak nadir türlerin arasında. Fransızların “haute couture” olarak adlandırdığı yüksek düzey tekstil endüstrisinin ana girdilerinden birini teşkil eden ‘kaşmir yünü’ bugün ipekten bile değerli! Kaşmir aynı zamanda dünyanın sayılı jenerik markalarından. Halen Ankara keçisinden elde edilen angoraya karşı 20 kez daha pahalı olan kaşmir yünü bu keçi ırkını yetiştiricilik alanında cazip kılıyor. Şimdi yetiştirmek üzere canlı olarak ithalatını yapmak mümkün… Ayrıca dünyanın gelişmiş ülkelerinde bulunan kimi ‘kaşmir enstitüleri’ yoluyla damızlık hayvan getirerek burada seri üretim de yapılabilir. Kısacası Anadolu coğrafyasında da kaşmir yetiştiriciliği oldukça ilginç ve getirisi yüksek bir iş… —— Karides yetiştirin ya da EFTA ülkelerinden ithal edin Türkiye artık ayağı yere basan turizm ülkelerinden biri. Tesislerde bulunması gerekli hemen her gıda maddesi ya üretiliyor ya da ithal ediliyor. Özelikle turizmde tüketilen çoğu gıda maddesinin ithalatında çeşitli kolaylıklar var… Turist, bir şeyleri görmek, denemek, tatmak istiyor. Yerel tatlar cazip. Lakin kimisi kendi geleneklerine, yerel mutfağına ve ulusal lezzetlerine bağlı… Kimisi alışkanlıklarından ve damağından kolay vazgeçemiyor. Ve bugün Türkiye mutfak sanatında iddialı bir yere gelmişse ‘gastronomi turizmi’ diye bir kavram giriyor işin içine. Bu nedenle dünyanın ünlü spesiyalitelerini turiste sunmak gerekiyor. En çok ilgi gören ise lezzeti ve görüntüsüyle jumbo karides! Karidesin diğer boyları da hayli rağbette. Türk mutfağına tam yerleşmemiş olsa da balıkçı tezgâhlarında önemli bir yer işgal etmesi Türk mutfağı için ümit vaat ediyor. Güneydoğu Asya ülkelerinde sudan ucuza satılan karides bizde yeterince avlanamadığı için epey pahalı. Yetiştiricilik ise birkaç denemeyi içeren başlangıç safhasında… Karidesi şu anda sıfır gümrükle ithal etmek mümkün. Bu işe yatırım yapacak girişimciler karides yetiştiriciliğine soyunmadan önce ithalat yaparak bu pazarı tanıyabilir hatta kendi markalarıyla donmuş ve taze karidesi piyasaya rahatlıkla sürebilirler. Gümrük tarife pozisyon cetvelinde ve mevzuatın diğer fasıllarında ‘küçük karides’, ‘büyük karides’ diye bir ayırım yok. Karides tek bir tanım içeriyor: 0306.13.50 gümrük tarife pozisyonuyla her türden karidesi aynı fasıldan ithal etmek mümkün. Gümrük vergisi şöyle uygulanıyor: Eğer Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden karides ithal ederseniz gümrük vergisi ödemek zorundasınız. Keza diğer ülkelerden, örneğin karidesin bol olduğu Körfez’den ya da Uzakdoğu’dan karides getirtirseniz gümrük vergisi çok daha yüksek. Neredeyse maliyetin yüzde 50’si kadar! İthalatı AB’den ya da üçüncü dünyadan değil de EFTA ülkelerinden, örneğin Norveç’ten yaparsanız gümrük vergisi problemi pek yok. Aynı kolaylık karşılıklılık amacıyla ikili ticaret anlaşması yapılan kimi ülkeler için de geçerli. Bu noktada karar bu işe yatırım yapacak girişimcilere düşüyor. Önerimiz şu: Önce uygun koşullarda ithalat yapın piyasayı tanıyıp, markanızı yerleştirdikten sonra karides yetiştiriciliğini etüt edin. Karides yetiştiriciliği zor ama bir o kadar da kazançlı bir iş. İthalatla başlayıp bu işin gelecekte nasıl bir pazara dönüştüğünü gördükten sonra yatırım kararı vermek en doğru yol. Bu arada yetiştiricilikle ilgili ülkemizde çok sayıda yayın ve zengin bir arşiv bulunduğunu da hatırlatalım. ————— Manda yetiştiriciliği yeni bir fırsat kapısı aralayabilir Çok değil 40 yıl kadar önce sulak alanlar ‘sıtma eradikasyonu’ bahanesiyle kurutulmasaydı Anadolu topraklarının simgelerinden olan manda bu denli azalmayacaktı. Sultan Sazlığı, Amik Ovası, Ereğli, Hotamış, Eşmekaya gibi yüzlerce sulak alanı bir düşünün! Bilindiği gibi manda, sulak yerleri seven; eti, sütü ve derisiyle çoğumuzun günlük yaşamında yer etmiş bereket sembolü bir hayvandır. Eskiden manda eti satan kasaplar, manda yoğurdunu bir iksir gibi pazarlayan köşe başı yerler vardı. Mandanın kaymağı bir başka olur, beyaz renkli tereyağının nefasetine doyulmazdı. Karadeniz dâhil her yörenin manda yetiştirme tekniği o yöredeki bitki örtüsüne uygun yapılırdı. Manda, ne bulursa yiyen kanaatkâr bir hayvan olarak koşum işinde bile çalıştırılırdı. Şimdi hepsi kaybolup gitti. Örneğin, manda sayısının çok yüksek olduğu illerimizden Afyon’da bile haşhaş küspesiyle manda beslenmesi zamanında pek ünlenmişti. Bugün manda kaymağı ve yoğurduyla ününü hala koruyan Afyonkarahisar’da 10 yıl önce 150 bin olan manda sayısı şimdi 9 bine inmiş durumda. Türkiye’de 1960’larda 1 milyona yaklaşan manda popülasyonu günümüzde 70 bin adede kadar gerilemiş. Velhasıl süt ve et için bir büyük tehlike daha! Buna karşın bu tablo, kırmızı et krizinin konuşulduğu şu ortamda girişimciler için bir fırsat kapısı olabilir. Anavatanı Hindistan ve Güney Asya olan mandanın ömrü 30 yıl kadar. Gebe kalması ve doğurması sığıra göre daha kolay. Özel yapılmış beslenme üniteleri ve sulak bir alan manda besiciliği için yeterli. Manda kalitesiz yemleri bile değerlendiriyor ve kaliteli ete dönüştürüyor. Sütü ise yüzde 10’a varan yağ oranı ve lezzetiyle her yerde aranabilecek özelliklere sahip. Yetiştiriciliğin ön şartı ise şu: Derisinin kalın olması nedeniyle serinleme ihtiyacı için derinliği uygun bir göletin besleme ünitelerinin önünde inşası gerekiyor. Manda yetiştiriciliği, başta Tarım Bakanlığı olmak üzere çoğu kurum ve üniversite tarafından destekleniyor. İşin inceliklerini öğrenmek ve uygun bir yerde yatırım yapmak şimdi çok kolay. Düşük faizli uzun vadeli krediler ise devlet bankalarında bu işin girişimcilerini bekliyor. Henüz ülkemizde modern koşullarda örnek bir manda çiftliği yok. Bu işin öncülüğünü yapabilir, kırmızı et piyasasına daha kolay bir yoldan girebilirsiniz. Kapıyı aralamak bizden araştırmak sizden… ———— Mersinbalıkları suya salındı! Tarım Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü Su ürünleri Dairesi Başkanlığı’nın yakın takibinde önemli bir proje daha gerçekleşti. Samsun Çarşamba’daki Yedikır tesislerinde yetiştirilip markalanan mersinbalıkları Yeşilırmak ağzından suya bırakıldı. Bu amaçla tertiplenen törene iki hafta önce Çarşamba Belediye Başkanı, Samsun Valisi, Çevre ve Orman Bakanı, Tarım ve Köy İşleri Bakanı katıldılar. Amaç, Türkiye’deki mersinbalığı popülasyonunun iyileştirilip çoğaltılması… Mersinbalığı ‘pelajik’ türden dinozorların hüküm sürdüğü zamanlardan günümüze ulaşmış kemikli bir balık türü. Bilindiği üzere en önemli özelliği dünyaca ünlü pek lezzetli siyah havyarının altın gibi değerli olması… Bu törenle birlikte Türkiye’de yeni bir girişim sayfası daha açıldı. Henüz tam etüt edilmemiş olsa da mersinbalığını kültür ortamında yetiştirmek artık pekâlâ mümkün. Esasen yetiştiriciliğin dünyada birçok örneği var. Mersinbalığı havyarının ana üretim merkezi Rusya. Halen Hazar Denizi’ne kıyısı olan ülkelerin akarsularında bu balığın hem ticareti yapılıyor, hem de havyar üretimi gerçekleştiriliyor. Dünyadaki havyar üretimi 70 bin tonu geçmiş durumda. Endüstriyel boyutta bu işe yaklaşan yetiştirici ülke ise İsrail. Halen İsrail’de 10’dan fazla mersinbalığı havyarı işleyen tesis var. ‘Sturgeon caviar’ tanımıyla sadece 200 gramlık kutusunu dış dünyaya 600 dolardan satıyorlar. Mersin balığının kültür ortamında yumurtaları alınıp işlenebiliyor. Dünyada en çok aranan lüks sofra ürünlerinden biri olması bu işi bir endüstri dalı haline getirmiş. Mersinbalığı havyarının ticareti sipariş esasına göre peşin parayla yapılıyor. Ülkemizde yetiştiriciliğin bu özellikler dikkate alınarak yapılması şart. Fakat işin biraz zamana ihtiyacı var. Çünkü mersinbalıklarının cinsel olgunluğa erişip yumurtlama aşamasına gelmesi uzunca bir zamana ihtiyaç gösteriyor. Rusya’dan Türkiye’ye getirilen 2 bin 500 mersinbalığı yavrusundan sonra Kızılırmak ve Sakarya nehirlerinde de salma işlemi devam edecek. Uzun vadeli yatırımı göze alanlar için -İsrail örneğinde olduğu gibi- büyük fırsatlar olduğu kesin. Daha fazla bilgi için meraklı girişimciler ‘sturgeonaquafarms.com’ adresinden ilginç bilgilere ulaşabilirler. —- Tatlı patates için fırsat sürüyor Batıda çok tanınan ‘tatlı patates’ konusunu geçmişte birkaç kez ele aldık. Buna rağmen bugüne kadar tatlı patatese nedense gereken ilgi gösterilmedi. Bilindiği kadarıyla çok az yetiştiriliyor ve ithal ediliyor. Eğer bulunabilirse manav tezgâhında kilosu an az 20 lira. Oysa yetiştiriciliği bildiğimiz patates tarımı kadar kolay ve zahmetsiz. Tek farkı, tatlı patatesin daha sıcak bir iklimde yetiştiriliyor olması. Tekrar etmemizde yarar var: 2050 yılında 10 milyarı aşacak nüfus nedeniyle gezegenimizde ciddi bir kıtlık baş gösterebilir. Değişen iklimin etkisiyle büyük oranda açlık da başlayabilir. İnsanların beslenme değeri yüksek ürünlere olan talebi giderek artıyor. Çevre kirliliği ve su problemleri ise bu süreci tetiklemeye devam ediyor. Şimdiden kolay yetiştirilen bitkiler için çoğu ülkede ciddi hazırlıklar var. Az miktarda suya ihtiyaç duyan bitkilerin başında ise ‘tatlı patates’ geliyor. Tatlı patates (ipomoea batatas) en çok Çin’de yetiştiriliyor. Dünya üretimi 170 milyon ton civarında. Çin bu miktarın yarısını üretiyor. Haşlandığında lezzeti aynen kestane tadında olan bu ürün hemen her yerde kullanılabiliyor. Örneğin ekmeklerin formülüne girmesi en yeni eğilimlerden biri… Tatlı patatesin nişasta içeriği çok zengin. Vitamin ve mineral yönünden de ilginç özelliklere sahip. Tatlı patates iyi nem tutuyor. Bu özelliği kuraklık riski olan alanlar için çok önemli. Uygulamalar Çin’in bazı bölgelerinde olağanüstü sonuçlar vermiş. Şeker içeriğinin yüksek olması ise şimdiden pancar muadili olarak şeker fabrikalarının ilgisini çekiyor… Dahası, mısır, pirinç ve buğdaya alternatif olabilecek bitkilerin başında geliyor. Kabuk ve kalibrasyon artıkları besleyici değeri yüksek hayvan yemi olarak tüketiliyor ya da alkol yapımında kullanılıyor. Tatlı patatesten elde edilen alkol içeriği yakıt hücreleri için de mükemmel bir kaynak. 2020′den itibaren çoğu ülkede hibrit araçlar bu yakıtla çalışacak. Örneğin Brezilya bu işin öncülerinden… Zahmetsizce yetiştirilen tatlı patatesin ilginç özelliklerinden bir diğeri ise plastik üretiminde devrim yaratması! Tatlı patatesten elde edilen çevreci plastikler yeni bir dönemi başlatmak üzere. Bizde Çukurova ve GAP bölgeleri için oldukça ilginç bir bitki. Girişimciler ürünün yaygın adı olan ‘yam’ tanımıyla internette arama yapıp tarımsal özelliklerini öğrenebilirler. ——– Ambalajlı kalamata zeytini farklılığın sembolü olabilir Şimdi Amerika’da moda olmaya başlayan gurme bir tat var. Yüzde 70 ‘makadamya cevizi’ ve yüzde 30 ‘kalamata zeytini’… Bu basit formülü içeren sürülebilir lezzetler kahvaltı sofralarında çok popüler. Bazı firmalar bu formüle bir miktar biber ekliyor. Şimdiden sandviç ve kanepelerin vazgeçilmezleri arasına girmiş. Aynı reçeteyi bildiğimiz cevizden üretenler de var. İşin sırrı kalamata zeytininde. Kalamata zeytini özellikle ABD’de başlı başına bir marka. Avrupa’da da çok tutuluyor. Bizim bazı yörelerimizde iriliğinden ötürü ‘eşek zeytini’ adı verilen bu tür, normal zeytinden en az iki misli büyük. Ödemiş, Tire ve Akhisar yörelerinde rahatça yetiştirilebiliyor. Aslında kalamata zeytini adını Yunanistan’daki bir yöreden almış. Burada zeytin değişik bir salamura teknikleriyle terbiye ediliyor ve mayalanıyor. Kalamata’nın diğer zeytinlerden ayrılan özelliği onun turşuya benzeyen ilginç tadı. Bir bakıma buna zeytin turşusu demek de mümkün. Genellikle patlıcan moru rengiyle bu zeytinlerin birçok tiryakisi var. Aynı zamanda çok iyi bir ihraç ürünü… Yeşil ve siyah türleri daha değişik çeşni ve lezzete sahipler. Genellikle şarap sirkesi içinde olgunlaştırılan kalamataların besin değeri de hayli yüksek. Son yıllarda ülkemizde de tanınmaya başlayan bu zeytinin kendine özgü bir pazarlama mecrasının bulunması şart. Konu tam bir uzmanlık alanı olduğundan özel bir segmentte kalamatanın değişik türlerinin yeni ambalaj formlarıyla tüketiciye sunulmasında yarar var. Bu konuya ilgi duyan girişimciler klasik zeytin ticaretinden tamamen farklı olarak bu işi ana uğraşı alanı haline getirebilirler. Şimdiden ilgi göreceğini, değişik lezzetiyle yeni bir mecra yaratacağını söylemek mümkün… Fiyatı diğer zeytin türlerinden daha yüksek, hem de ayrı bir sınıfı temsil ettiğinden raflarda daha prestijli bir yere sahip olması çok mümkün. Kısacası değişik ambalaj dizaynıyla farklı kulvarda önemli fırsatları vadeden bu ilginç ürünü girişimcilerin daha yakından incelemesinde yarar var. ———— Uzmanlık alanınız dev fasulyeler olsun Konu iri kalamata zeytininden açılmışken onun kadar ilginç ama halk arasında yaygın olmayan bir fasulye türüne değinmeden olmaz. En az kalamata kadar gösterişli ve iri! Bugün başta Yunanistan ve İtalya olmak üzere Akdeniz mutfağının vazgeçilmezleri arasında yer alan ‘pilaki’nin ana maddesi bizim ‘Bombay fasulyesi’ dediğimiz azman kuru fasulyenin ta kendisi! Bu cinsi özel ambalajında haşlanmış olarak ya da ‘ön pişirimli pilaki’ olarak pazara sunmak mümkün. Tüm mesele Bombay fasulyesi üzerinde uzmanlaşarak yeni mutfak reçeteleri oluşturmak ve bunu tüketici için olabildiğince hazır spesiyaliteler halinde getirmek. Bombay fasulyesinin bir başka özelliğini de unutmamak lazım. Bazı araştırmalarda -ki bunların çoğu bilimsel olmaktan çok gözleme dayanıyor- protein içeriğiyle insanları devamlı tok tuttuğu ve zayıflamaya yardımcı olduğu söyleniyor. Bir bakıma besleyici nitelikleri yanında mükemmel bir diyet ürünü! Bombay fasulyesinin şık ambalajlarda kalibre edilmiş dev cinslerini tüketiciye hazır lezzetler halinde sunmak işin cazibesini artırabilir. Eğer bu ilginç fasulye türünü kimyasal bulaşmamış topraklarda organik sertifikalı olarak bizzat kendiniz üretir ve onu bilinçli bir şekilde işlerseniz, şansınızın çok daha büyük olacağını söyleyebiliriz. Gurme mutfaklardan pratik yemek menülerine değin her yere girecek böyle bir ürünü ünlü bir marka haline getirmek sizin elinizde. Sadece iç piyasa için değil, tıpkı İtalya ve Yunanistan’da olduğu gibi önemli bir ihraç ürününü şimdi Türkiye’ye kazandırmanın tam zamanı! ——— Deniz yosunu artık tarım ve çiçekçilikte de kullanılıyor Son yıllarda dikkat çeken mikroskobik alg türleri insan sağlığı yanında bitkiler için de mucize sonuçlar yaratıyor. Yosundan bitkisel beslenme preperatları üretimi şu sıralar çok popüler. Özel havuzlarda yetiştirilen yosunların çok az miktarı dahi karasal bitkileri coşturmaya yeterli! Yeni bir endüstri olmasına rağmen yüzyıllardır Japonya ve Uzakdoğu’da iyi bilinen bir teknik bu. Pratikte her türlü deniz alg ve yosunu tuzlu sudan arındırılıp kurutulduğunda içerdiği mineral madde kompozisyonu ve proteinler mükemmel nitelikte bir süper gübreye dönüşüyor. Yosunların kurutma tekniğini ve karışım reçetelerini iyi bilmek şart. Bu sırlara aşina Uzakdoğulu girişimciler işin tipik bir endüstri haline gelmesine yol açmış durumdalar. Şimdi Amerika ve Avrupa’daki bazı girişimciler yosunlardan yalnız vitamin, protein ya da pektin benzeri maddeler elde etmekle kalmıyor, özel reçetelerle süper bitki besinleri de imal ediyor. Bu türden yosunlar bazı işlemlere tabi tutularak başta çiçekçilik endüstrisi olmak üzere organik tarımda da kullanılıyor. En fazla tercih edilen yöntem ise yosun ve alglerden elde edilen ‘jelöz’ (jel kıvamında) konsantre özütün doğrudan bitki yapraklarına püskürtülmesi. Bu sayede bitki doğal yoldan hormon niteliğine sahip uyarıcıları algılıyor, sağlıklı biçimde gelişiyor. Oysa bu maddeler hormon olmadığı gibi, bildiğimiz klasik gübre sınıfına da girmiyor. Yosun ve alglerin tarımda kullanılması sadece bitkilerle sınırlı değil. Geniş yapraklı yosunlardan elde edilen ekstraktlar (özütler) mükemmel bir yem takviye maddesi olarak büyükbaş, küçükbaş hayvanlara da veriliyor. Ayrıca hidroponik yetiştiricilikte (topraksız tarımda) yosun ve alglerin yine büyük bir yeri var. Kısacası, ister havuzlarda kültür amaçlı yetiştirilsin, ister doğal olarak denizlerden hasat edilsin yosun ve algler yeni bir kazanç kapısı. Ancak denizel ortamda yapılacak hasadın değeri daha fazla. Bu amaçla bazı ülkelerden sıfır gümrükle alg ve yosun ithal etmek mümkün. Yapılacak fiziki yatırım ise onları işleyecek KOBİ tarzında bir işletmenin kurulmasından ibaret. Daha fazla bilgi için üniversitelerimizin botanik bölümlerine başvurarak derinlemesine bilgi alınabilir. ——— İstiridye yetiştiriciliğine ilk başlayanlar çok kazanacak Daha önce de bu konuya kısmen değinmiştik. Lakin bugüne kadar pek ses çıkmadı. İstiridye yetiştiriciliği hem kolay hem da kazançlı bir iş! Yeniden hatırlatmamızda yarar var. İstiridyeye piyasa dilinde genellikle ‘tarak’ adı veriliyor. Gurme restoranlarda ve balıkçı tezgâhlarında aranan bir deniz ürünü… Midyeden değerli ve çok daha lezzetli! Alışkanlığa göre çiğ ya da pişmiş olarak yeniyor. İstiridyenin biyolojik anlamda birçok çeşidi var. Büyüklüklerine ve cinslerine göre sınıflandırılıyor. Genellikle ‘lüks gıda’ olarak değerlendirilen istiridyenin besleyici özelliklerinin yanı sıra afrodizyak niteliklerinin bulunması onu daha da değerli kılıyor. Doğal avcılığı yapılmakla birlikte her yerde rastlanmaması, onu zengin sofralarının lezzeti haline getirmiş durumda. İstiridye temiz su isteyen bir ürün. Kirli sularda ağır metalleri bünyesinde topluyor. Bu açıdan endüstriyel yetiştiricilik halen en sağlıklı yöntem! Yetiştiricilikte hastalıklara karşı dayanıklı türler tercih ediliyor. En tanınmışı ‘crassostrea gigas’ adlı okyanus istiridyesi. Hem kolay ürüyor, hem de eti çok kıymetli. İstiridyeler ‘fitoplankton’ denilen mikroskobik canlılarla besleniyor. Ortamın oluşturulması ise yapay havuzlarda yapılıyor. Çoğaltılan mikroskobik canlılar yetiştirme sahasına periyodik olarak veriliyor. İri boy bir istiridye, yaklaşık 18 ayda ticari ağırlığa erişiyor. Avrupa’da başta Fransa olmak üzere, kapalı sistemlerde yetiştiricilik epey gelişmiş. İstiridyeler özel havuzlar içine monte edilmiş raflarda, kontrollü olarak besleniyor. Geleneksel teknikler ise Avustralya ve Japonya’da var. Burada sepetler içinde yetiştiricilik yaygın. En lezzetli istiridyelerin yetiştirildiği Pasifik Okyanusu’nda, bu amaçla modern istiridye çiftlikleri kurulmuş. Dünya ticaretinde önemli bir yere sahip olan istiridye ticaretinde fiyatlar, dünya borsalarına göre oluşuyor. Yetiştiricilerin çoğu, ürünlerini yüksek fiyatlarla gelişmiş ülkelere ihraç ediyor. Türkiye’de henüz bu konuda yoğunlaşmış bir endüstri yok. İtalya, Yunanistan ve İspanya’da ise örnek çiftlikler kurulmuş durumda. Buralarda yetiştirilen istiridyelerin yalnız etinden değil, kabuğundan da yararlanılıyor. Yüzde 97’si ‘saf kalsiyum karbonat’ olan kabuklar öğütülerek, doğal kalsiyum içeren ilaçlara konuyor. Güneydoğu Asya’da ise bazı istiridye tarlalarında ‘inci’ üretimi yaygın. Ancak bu iş çok zahmetli ve zaman isteyen bir faaliyet! Türkiye’deki bazı denizel alanlar, istiridye yetiştiriciliği için oldukça uygun. Ancak sistem konusunda bilgi sahibi olmakta ve bu konudaki tüm uygulamaları yerinde görmekte yarar var. ——– Susam tarımına kozmetik amaçlı yatırımlar yapın Susamyağı başta E vitamini olmak üzere esansiyel yağ asitleri için iyi bir kaynak. Oldukça homojen bir yağ. Çoğu zaman egzama, sedef hastalığı tedavisinde yardımcı olarak tavsiye ediliyor. Alternatif tıpta stresli ciltler için onarıcı ve nemlendirici özellikleri var. Halk ilacı olarak ise cilt lekelerini gidermekte kullanılıyor. Susam yağı ‘ayurvedik tıp’ta da önemli bir yere sahip. Binlerce yıldır şifa olarak kullanılmış. Stafilokok, streptokok gibi yaygın cilt patojenlerini önlüyor, mantarlar için doğal bir bariyer oluşturuyor. Aynı zamanda anti-enflamatuar (iltihap giderici) ve anti-viral (virüslerle savaşıcı) özellikleri var. Son bilimsel araştırmalar onun ‘malign melanom’u (cilt kanseri) önlemede yardımcı olduğunu ortaya koymuş. Susamyağı cilt tarafından hızla emilen ve dokuya iyi nüfuz eden ender yağlardan biri. Bu özelliğiyle sıyrık, kesik gibi vakalarda kullanılan antiseptik maddelerin sık sık formülüne giriyor. Fakat en önemli özelliği gözenekleri genişlemiş ve kırışmış yüz cildinin kontrolünde kullanılması. Bu özelliği susam yağını iyi bir ‘kozmetik sıvağı’ (dolgu maddesi) haline getiriyor. Serbest radikalleri önlüyor, güçlü bir antioksidan etki yaratıyor. Kozmetikteki başlıca rolü ise serbest oksijen radikallerini nötralize etmesi ve aynı anda doğal ve sağlıklı hücre büyümesine verdiği destek. İçeriğindeki ‘fitik asit’ ve ‘sesamin’ anti-oksidan etkisini arttırıyor. Doğrudan susam yağını kullanmak hızla okside olduğundan etkisini çabuk yitiriyor. Bu nedenle susam yağını birtakım proseslerden geçirilerek krem, pomat, güneş yağı, gibi onlarca kozmetik forma dönüştürmek gerekiyor. Halk sağlığında ve beslenmede tanınması nedeniyle susamyağı üzerine yatırım yaparak ilginç kozmetik ürünlerinin geliştirilmesi düşünülebilir. Üretimin organik susamdan yapılması ise bu pazarın en önemli ayrıcalıklardan biri! Eğer ürünü organik olarak yetiştirir ve yağını doğal yollardan rafine edebilirseniz büyük kozmetik firmalarına rahatlıkla ihraç edebilirsiniz. Sabah 2011 İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ 12 Tane Tarımsal Girişim Fırsatı Bu hafta ülkemiz gerçeklerine uygun tarımsal girişim fırsatlarından bahsedeceğiz. Önerilerimizin çoğu henüz denenmemiş orijinal işler.A... Devamı » Uçucu Yağlar 02:39 Bitkisel Haber 0 UÇUCU YAĞLAR Uçucu yağlar, bitkilerden veya bitkisel droglardan çeşitli yöntemlerle elde edilen, oda sıcaklığında sıvı olan, kristalleşebilen, keskin kokulu ve su buharı ile sürüklenebilen yağımsı karışımlardır. Uçucu yağlar bakımından zengin olan birçok aromatik, kokulu veya ıtri bitkilerin kokuları da içerdiği etken maddelerden (uçucu yağ) kaynaklanmaktadır. Bu yağlar açıkta bırakıldığında oda sıcaklığın da buharlaşabildiklerinden dolayı uçucu yağ ya da eterik yağ ismini almışlardır. Bazı uçucu yağlar gerçektende çok hoş kokuludur bazen bu yağlara esans da denilmektedir. Yağ ismini ise su ile karışmadığından alır. Uçucu yağ taşıyan bitkiler daha çok sıcak iklim bölgelerinde yetişir. Özellikle ülkemizi de içine alan Akdeniz bölgesi bu bitkiler bakımından en zengin bölgelerden biridir. Uçucu yağlar pahalı olup, dayanıklı değillerdir. Işık ve ısıdan uzak renkli cam şişelerde saklanmalıdır.                       UÇUCU YAĞLARIN ÖZELLİKLERİ -genellikle oda sıcaklığında sıvıdırlar. -uçucudur ve buharlaştıklarında geride iz bırakmazlar. -tüm lipofil çözücülerde iyi çözünürler. Örneğin petrol eteri, kloroform, benzol, etanol iyi birer çözücüdürler. Buna karşın uçucu yağlar suda çok az çözünürler ki bu bile kokularının suya geçmesine yeter. Bunlar piyasada yağ altı suyu olarak satılır. – genelde renksiz veya açık sarı renktedirler. -uzun süreli saklamalarda ışık ya da oksijene maruz kalırlarsa reçineleşirler. Bu yüzden ışıktan korunmaları gerekir. – genel olarak sudan hafiftirler. -çok kuvvetli keskin bir kokuya ve tada sahiplerdir. Piyasadaki uçucu yağlar esterleştirildikleri halde belirtilen miktarın dışında fazla kullanımda zehirlenmelere ve şiddetli baş ağrılarına sebep olur.             BİTKİLERDE UÇUCU YAĞLARIN BULUNDUĞU ORGANLAR Uçucu yağlar bitkilerin tek bir organında bulunduğu gibi tüm organlarında da bulunabilirler. Yoğunlaşma oranları bitkiden bitkiye değişir. Uçucu yağlar bitkiler de; Kök-rizom, gövde ve kabuk, yaprak, çiçek, meyve ve tüm olarak bulunurlar. Örneğin; Kök-rizom kısmında (zencefil) Gövde ve kabuk kısmında (tarçın) Yaprak kısmında (nane, defne) Çiçek kısmında (gül, yasemin) Meyve kabuğu kısmında (limon, portakal) Hemen her tarafında tüm olarak (lavanta, kekik)  UÇUCU YAĞLARIN VE UÇUCU YAĞ TAŞIYAN DROGLARIN (ORGANLARIN) KULLANIMI Uçucu yağların eskiden beri aromaterapi de kullanıldığı bilinir. Günümüz de ise kullanım alanı genişlemiştir ve gelecekte daha da gelişecektir. Uçucu yağlar Günümüzde parfümeri ve kozmetik sanayisinin en önemli hammaddeleridir. Sabun, deterjan, diş macunu ve şeker sanayisinde bol miktarda kullanılmaktadır. Uçucu yağların tadı ve kokuları güzel olduğundan ilaç yapımında katkı maddesi olarak da kullanılmaktadır. Drog halinde ise genelde çay olarak kullanıldığı gibi bugün bütün dünyada çay şeklinde tüketim oldukça yaygındır. Gıda sanayisinde tad ve koku verici olarak baharat şeklinde eskiden beri tüketilir.                       UÇUCU YAĞLARIN ETKİ ŞEKİLLERİ Uçucu yağları kullanırken çok dikkatli olmalıyız çünkü cilt de kızarıklık, kaşıntı gibi alerjik reaksiyonlar sebep olabilir. Yağın çeşidini ve dozuna bağlı olarak ağrı dindirici, sakinleştirici, uyarıcı ve cinsiyeti uyarıcı gibi değişik etki şekilleri vardır. Uçucu yağların etki şekilleri birbirinden çok farklıdır. Örneğin; kekik ve nane gibi uçucu yağların antibakteriyal etkisi, Okaliptüs ve oğul otu gibi uçucu yağların antiviral etkisi, Misk adaçayı ve papatya gibi uçucu yağların sedatif ve kramp giderici etkisi, Yasemin ve biberiye gibi uçucu yağların kas gevşetici etkisi daha güçlüdür. (Tıbbi, Aromatik ve Keyf Bitkileri Bilimi ve Teknolojisi) (Prof. Dr. Hasan BAYDAR) Bu sebeple uçucu yağlar ancak sabit (taşıyıcı) yağlarla seyreltilerek kullanılır. Ancak gül ve lavanta gibi bazı uçucu yağlar da seyreltilmeden saf olarak kullanılır.                                                                             Tıbbi Bitki Teknisyeni                                                                                  Betül ERDOĞAN İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ Uçucu Yağlar UÇUCU YAĞLAR Uçucu yağlar, bitkilerden veya bitkisel droglardan çeşitli yöntemlerle elde edilen, oda sıcaklığında sıvı olan, kristalleşe... Devamı » Sperm Sayısını Arttırmanın En Kısa Yolu 01:58 Bitkisel Haber 1 Sperm Sayısını Artıran Besinlerle Tanışın Her geçen gün daha hızlı akan yaşam, beslenme biçimimizi de etkisi altına alıyor. Daha çabuk hazırlandığı için en çok tercih edilen hazır yiyeceklerden olan ve hiçbir erkeğin “hayır” diyemeyeceği şarküteri ürünleri ise hemen hemen her öğünün baş rol oyuncusu olabiliyor. Şarküteri ürünlerinin sperm kalitesini olumsuz etkilediğine dair araştırmaların olduğunu söyleyen Eurofertil Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Elif Ergin,  konuya ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Erkek kısırlığının nedenleri arasında; hormonal ve genetik sebepler, geçirilmiş iltihabi hastalıklar, doğumsal anomaliler ile çevresel ve kimyasal etkenler bulunduğunu söyleyen Eurofertil Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Elif Ergin, hızlı yaşam tarzının ve bu doğrultuda tercih edilen gıdaların da kısırlık üzerinde etkili olduğunu vurguladı. Dr. Elif Ergin, Harvard School of Public Health tarafından yapılan araştırmaya göre salam, sosis, sucuk gibi işlenmiş kırmızı et ürünlerinin sperm morfolojisini olumsuz olarak etkilediğine, balık ürünlerinin ise kalitesini artırdığına işaret etti. Dr. Elif Ergin şunları söyledi: “Harvard School of Public Health doktorlarından Myriam Afeiche  tarafından  tüp bebek tedavisi gören 156 erkek üzerinde gerçekleştirilen araştırma çalışması, işlenmiş kırmızı et kullanımının sperm morfolojisini negatif etkilediği; somon, lüfer ve ton balığı gibi balık çeşitlerinin ise sperm sayısında artış sağladığı sonucu ortaya koyuyor. Araştırma çalışması, özellikle morina ve kalkan gibi beyaz etli balık çeşitlerinde bu etkinin artış gösterdiğini gösteriyor.” Araştırma çalışmasının balık, kırmızı et ve işlenmiş et tüketiminin sıklığıyla da kısırlık arasında bir ilişki kurduğunu belirten  Dr. Ergin, işlenmiş etin sperm kalitesine negatif etkilerinin olduğunu, buna karşın daha sık balık tüketenlerin sperm kalitesinde anlamlı artışlar sağlandığı tespitine ulaşıldığını da söyledi.  Dr. Ergin; “Sosis, salam gibi işlenmiş etleri günde 1 dilimden az tüketenlerin yüzde 30 oranında daha kaliteli sperme sahip olduğu tespitinden yola çıkılarak, balıkta bulunan yüksek çinko oranının erkek infertilitesi üzerine pozitif etkisi olabileceği düşünülüyor” diye konuştu. Sperm dostu havuç Sperm kalitesinde ve sayısında olumlu etkileri tespit edilen bir başka besin maddesinin de havuç olduğunu kaydeden Ergin, şunları belirtti: “Yapılan araştırma çalışmaları, havuçtaki antioksidanların hücre zarlarına ve DNA’ya zarar verebilen serbest radikalleri etkisiz unimpaired getirdiğini gösteriyor. Buna bağlı olarak havuçtaki, renk veren karotenoid kimyasalı, sperm kalitesini diğer sebze ve meyvelerden daha fazla artıran bir etki gösteriyor.” Erkek kısırlığı basit bir testle ölçülebiliyor Erkek kısırlığının spermiogram testi aracılığıyla kolaylıkla teşhis edilebildiğini söyleyen Eurofertil Tüp Bebek Merkezi’nden Dr. Elif Ergin, kesin tanı için 2-7 günlük cinsel perhiz sonrasında yapılan sperm testi, ultrason ve doktor muayenesinin yeterli olduğunu belirtti. Sperm örneğinde sayı, hareketlilik ve morfoloji, yani şekil faktörleri değerlendirilerek tanının konulduğunu belirten Dr. Elif Ergin, bunların herhangi birinde sorun olması çocuk sahibi olmaya engel olabiliyor dedi. kaynak:sagliktayenilikler.com İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER Sperm Sayısını Arttırmanın En Kısa Yolu Sperm Sayısını Artıran Besinlerle Tanışın Her geçen gün daha hızlı akan yaşam, beslenme biçimimizi de etkisi altına alıyor. Daha çabuk ha... Devamı » Kurbağa ile Guatr tedavisi 01:44 Bitkisel Haber 0 Guatr hastalarına kurbağalı tedavi Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de özel bir klinikte guatr hastaları kurbağa ile tedavi ediliyor.  Söz konusu kliniğin gastroenteroloji bölümünde çalışan Sahip Aliyev, guatr hastalarının hastalıklı bölgelerine kurbağa yerleştirilerek tedavi edebildiğini iddia ediyor. Kurbağa ile tedavi metodunu 25 yılı aşkın bir süredir uyguladığını ve çok başarılı sonuçlar aldığını bildiren Aliyev, uyguladığı metodu Bulgaristan'da öğrendiğini söyledi. İlk hastasının eşi olduğunu bildiren Aliyev, ''İlk başlarda sadece yakın çevrem benim kurbağalarımdan istifade ediyordu. Artık dünyanın bir çok yerinden hatta Rusya'dan Türkiye'den hastalarım var.'' dedi. Her kurbağanın tedavi için kullanılamayacağını belirten Aliyev, kendisinin kullandığı kurbağaların özel olduğunu, onları çeşitli otlarla beslediğini ve tatlı su kurbağası olduğunu söyledi. Tedavi sürecinin yaklaşık 1 buçuk saatlik 3 seanstan oluştuğunu bildiren Aliyev, ''Hastanın guatr olan boyun bölgesine koyduğumuz kurbağa hastalıklı bölgeyi hemen tespit ederek kendisine doğru vakumluyor bu sayede tedavi gerçekleşiyor.'' dedi. Uyguladıkları metodu tıbbın teknolojik imkanlarıyla desteklediklerini belirten Sahip Aliyev, öncelikle hastanın ultrasonla hastalıklı bölgenin durumu hakkında bilgi edindiklerini, daha sonra ise kurbağa tedavisine başladıklarını söyledi. Kurbağa tedavisinden sonra hastanın her aşamasının ultrasonla takip edildiğini bildiren Aliyev, ''Sadece guatr değil kötü huylu kanser dışında lenf bezesi, tükürük bezesi gibi vücutta bulunan her türlü şişliği kurbağa metoduyla tedavi edebiliyoruz.'' diye iddia etti. Aliyev ameliyat olan guatr hastalarının tekrar bu hastalığa yakalanma riski olduğunu hatırlatarak, kurbağa metodu ile tedavi olan insanların tekrar aynı hastalığa yakalanmalarının neredeyse imkansız olduğunu savunuyor. Kurbağa tedavisi olan guatr hastası Seyithanım Ehedova, Cihan Haber Ajansı muhabirine tedavi sırasında ve sonrasında yaşadığı durumla ilgili bilgi verdi. Ehedova, boynuna kurbağanın koyulmasından sonra baş ve boynunda çeşitli ağrıların olduğunu söyledi. Kurbağanın boğazını vakumladığını hissettiğini bildiren Ehedova, seanstan sonra kendisini daha rahat hissettiğini ifade etti. Ehedova tedavi uygulanan bölgenin yapılan işlemlerden sonra biraz hassaslaştığını hatta hafif kulak ve boğaz ağrıları olduğunu, bu durumun da kısa sürede geçtiğini söyledi. CİHAN kaynak: http://bitkiselhaber.com/kurbaga-ile-tedavi_h79627.html#ixzz3sAlGlA00 İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ Kurbağa ile Guatr tedavisi Guatr hastalarına kurbağalı tedavi Azerbaycan'ın başkenti Bakü'de özel bir klinikte guatr hastaları kurbağa ile tedavi ediliyor.... Devamı » Tek Kuasarda Çift Karadelik Keşfedildi 18:42 Unutulan Kelimeler 0 Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler 531 milyon ışık yılı uzaktaki Markarian 231 (Mrk 231) adlı kuasarın merkezinde, birbirinin çevresinde dolanan iki karadelik belirledi. Kuasardaki bu durum, birleşen iki gökadanın merkezlerindeki karadeliklerin aralarındaki etkileşim sürecini açıklayan modelle örtüşüyor. Birbirinin çevresinde dolanan iki karadeliğin ürettiği enerji, bir gökadanın ürettiği enerjinin milyarlarca kat fazlasıdır. Merkezdeki karadeliğin 150 milyon güneş kütlesinde ve ona eşlik eden diğer karadeliğin 4 milyon güneş kütlesinde olduğu hesaplandı. İkili birbiri çevresinde 1,2 yılda bir tur atıyor. Küçük kütleli karadeliğin Mrk 231’deki birleşmeyi gösteren kanıtı ise birleşen küçük gökadaya ait genç mavi bir yıldızın uzun gelgit kuyruklarının oluşturduğu asimetrik yapıdır. Bu asimetrik yapı yazının başındaki görselde gösterilmiştir. Birleşme sonucunda Mrk 231, Samanyolu Gökadamız’a göre 100 kat daha fazla yıldız üretecek enerjiye ulaşmıştır! İkili karadeliklerin birkaç yüz bin yıl içinde sarmal bir yörünge izleyip çarpışarak birleşeceği öngörülüyor. Kuasar Nedir? Kuasarlar şimdiye kadar gözlenebilen en uzak cisimlerdir. Kâinatın gözlenebilir en uç sınırındadırlar. Tipik bir kuasarın yaydığı enerji, Güneş’in enerjisinden 10 trilyon kez daha fazladır. Bir yıldıza göre çok çok fazla enerjiye sahip olan kuasarların gökada çekirdeği olabileceği düşünülmektedir. kaynak: http://takiyuddin.org/ İlgili Aramalar:astronomi çift karadelik gökbilim ikili karadelik karadelik kuasar tek kuasarda çift karadelik uzay BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE Tek Kuasarda Çift Karadelik Keşfedildi Hubble Uzay Teleskobu’nu kullanan gökbilimciler 531 milyon ışık yılı uzaktaki Markarian 231 (Mrk 231) adlı kuasarın merkezinde, birbi... Devamı » Bunca İlim Ne İçin? 18:35 Unutulan Kelimeler 0 Cenab-ı Hakk, Bakara Sûresi’nin 31. ayetinde “Allah, Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” buyurarak, ilimle tanışıklığımızın, ilk insan Hz. Adem’le başladığını bizlere bildiriyor. İlk insandan bu yana geçen binlerce yıl boyunca, milyarlarca insan az veya çok ilimle haşır neşir olmuş, kimisi ilmini Allah’a yakınlaşmak için kullanmış, kimisi de O’nun ilmini yine O’na isyan etme yolunda harcama acziyeti içerisinde bir ömür sürmüş. İlmin tavan yaptığı fakat ahlâkın tabanlarda süründüğü “bilgi çağında” bizler de çeşitli ilimlerle meşgul oluyoruz. Peki biz ilmi ne için kullanıyoruz? Bu sorunun cevabını arayacağız. İslâm=İlim Kur’an-ı Kerim’de bilmek mânâsına gelen “ilm” kökünden 780 kelime, yazmak mânâsına gelen “kitap” kökünden 320 kelime yer almaktadır. Kur’an’da bu kadar çok tekrar edilen kelime sayısı çok azdır. Bunun yanı sıra Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem-e vahyolunan Kur’an’ın ilk ayetinin “Oku!” olması ve Cenab-ı Hakk’ın ilimden başka bir şeyi arttırması için Peygamberimiz’e emirde bulunmaması, Allah’ın ilme verdiği değerin en önemli delillerindendir. Yine aynı şekilde Kur’an’ın 68. sûresine “Kalem” adı verilerek ve kalemin üzerine yemin edilerek ilme verilen şerefe dikkat çekilmiştir. Râd Sûresi’nin 37. ayetinde Cenab-ı Hakk “…Eğer Sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından Sen’in ne bir dostun ne de bir koruyucun vardır.” Kur’an’ı ilim kelimesiyle vasfetmiştir. Allah-u Teâlâ, bizlere bir çok kez “düşünmez misiniz, akletmez misiniz” şeklinde sorular yönelterek, aklımızı kullanmamızı ve ilim sahibi olmamızı istiyor. Amellerin niyetlere göre değer bulduğu bir dine mensup olarak hangi amaçla ilim talep ettiğimize dikkat etmeli, niyetimizi tekrar tekrar gözden geçirmeliyiz. İlim, İki Uçlu Bıçak Gibi İlim, insanı cennetin en üst makamlarına yükseltebileceği gibi, aynı zamanda cehennemin dibini boylatabilecek bir güce de sahiptir. Bir Allah dostunun tabiriyle ilim, “ iki uçlu bir bıçak gibidir”. Nitekim Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- “ Alimin âbide üstünlüğü, benim sizin en aşağı derecede olanınıza üstünlüğüm gibidir.” buyurmuştur, Fakat ilim ile ilgili “İlmi, âlimlere karşı böbürlenmek, cühelâ ile münakaşa etmek veya makam-mevki elde etmek için öğrenmeyin. Kim bunu yaparsa ona ateş gerekir, ateş!” buyurarak da, ilmin kişiye faydalı olabileceği gibi zararının da dokunabileceğini bizlere hatırlatır. Ne yazık ki günümüzde bir çok insan yüksek mevkilere erişebilmek için ilim tahsil etmekte ve kendisi için hazırlanmış korkunç bir sona doğru gitmektedir. Özellikle genç kızların, sırf nefislerini tatmin etmek gibi ucuz ve bayağı nedenlerle ilmin değerini beş paralık etmelerini üzülerek izliyoruz. Tabi, “kocana muhtaç olma” düşüncesiyle hareket ederek, kızlarını okuması için zorlayan aileleri de unutmamak gerek! Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- namaz hususunda dahi, hanımların evlerinde kıldıkları namazın, en faziletlisi olduğuna dikkat çekmiştir. Bunun yanında hanımların sözde ilim için üniversite köşelerinde yıpranmaları ne kadar doğru olabilir? Ayrıca ilim öğrenmenin yeri, talebelerin ilmî yönünden çok sosyalleşmesiyle ilgilenen bugünkü üniversiteler midir gerçekten? İlim, Allah’a Ulaştırmalı Tahsil ettiğimiz ilim bizleri hayrete düşürmüyorsa, Allah’ı hatırlatıp düşündürmüyorsa, kısacası O’na ulaştırmıyorsa, hakiki işlevini yerine getirmiyor demektir. Efendimiz -sallâllahu aleyhi ve sellem- böyle ilimden Allah’a sığınmış ve hayretini arttırması için Allah’a niyazda bulunmuştur. Bizler de bir nefis muhasebesi yapmalı ve hangi niyetle ilim peşinde koştuğumuzun bir an önce farkına varmalıyız. Niyetimizi sağlamlaştırdıktan sonra ilim öğrenmeye başlamalıyız. Aksi takdirde ayet ve hadislerde buyrulduğu gibi hayırlı bir akıbetimiz olmaz. İmam Gazâlî Hazretleri, ilim öğrenmeyi zaman ve gayret isrâfı hâline getirmekten sakındıran nasîhatlerinde şöyle buyurur: “Okuyup mütâlaa ettiğin ilimler, kalbini feyizlendirip ahlâkını güzelleştirici mâhiyette olmalıdır. Meselâ, ömrünün sonuna bir hafta kaldığını öğrensen, bu kısacık zamanda mutlaka sana fayalı olacak bir ilimle uğraşırsın. Hemen kalbini yoklar, dünyevî ihtiras ve menfaatlerle alâkanı keser, güzel huylarla bezenmeye çalışırsın. Hâlbuki insanın kavuştuğu her gün ve gecede ölmesi mümkün ve muhtemeldir. Buna göre, seçip meşgul olduğun ilimler, seni azamet-i ilâhiyye karşısında duygulandırıp mâneviyâtını düzeltecek ilimlerden olmalıdır.” Allah’ın bizlere de, Hâlık’ın nazarıyla mahlûkata bakmamızı sağlayacak ilim vermesi niyazıyla yazımızı Osman Nuri Topbaş Hocaefendi’in sözleriyle nihayete erdiriyoruz: “İlim, çile işidir. İlmin hakîkati, yaşanmasıyla ortaya çıkar. Yaşanmayan ilim, âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere “kitap yüklü merkep misâli” mânâsız bir hamallıktır. İlim, kişiyi Hakk’a, hakikate, takvâya, sâlih amellere sevk ediyorsa ilimdir. Yoksa Şeytan’da da ilim vardı, Kârun da ilim sahibiydi. Fakat ilim, onların benliğini palazlandırarak onları dehşetli bir kibir ve gurura sürüklemişti. Onlar da bu nefsânî hazza râm olarak nefislerine aşırı bir îtimat duymuşlardı. Bu bakımdan ilim, lâyıkıyla hazmedilip amele dönüşmezse, ahlâka yansımazsa, şahsiyetin bir parçası hâline gelip irfâna yücelmezse, kulu “hiçlik”, tevâzû ve mahviyet iklîmine sevk etmezse, o ilmi tahsil adına verilen bütün emekler, israf olmuş demektir.” kaynak: http://takiyuddin.org/ astronomi bilim bunca ilim niçin ilim ilim niçin islam islam ve bilim İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE Bunca İlim Ne İçin? Cenab-ı Hakk, Bakara Sûresi’nin 31. ayetinde “Allah, Adem’e bütün varlıkların isimlerini öğretti.” buyurarak, ilimle tanışıklığımızın, ... Devamı » Gökbilimin Üstadı Takiyüddin 18:24 Unutulan Kelimeler 0 Babası da bir alim olan Takiyüddin Raşid 1521’de Şam’da doğdu. Mısır ve Şam’da döneminin tanınmış alimlerinden fıkıh, hadis ve  tefsir dersi alan Takiyüddin zamanla bir hadis alimi düzeyine geldi. Mısır’da kadılık yapan Abdulkerim Efendi Takiyüddin’e eski  gökbilimcilerin eserlerini ve gözlem aletlerini verdi. Takiyüddin’in matematiğe ve astronomiye alakası bu şekilde başladı. İstanbul Rasathanesi Daha önce değişik vesilerle gittiği İstanbul’a 1570 yılında kalıcı olarak yerleşti. 1571’de eski müneccimbaşı vefat edince yerine Takiyüddin atandı. Eski yıldız kataloglarını inceleyen Takiyüddin hatalar buluyordu. Fakat bunları düzeltmek için bir rasathanenin eksikliğini hissediyordu. Daha sonra III. Murad’ın emriyle bugünkü Fransız Sarayı’nın bulunduğu yerin hemen üst tarafına İstanbul Rasathanesi kuruldu. Takiyüddin ve on altı çalışma arkadaşı çeşitli gözlem aletlerini kullanarak hassas gözlemler yaptı. Hatta daha hassas gözlemler yapmak için saat kullanmak isteyen Takiyüddin, saatin mekaniğini anlamak için bir saatçiye çırak olarak işe girdi. Burada saatin çalışma sistemini öğrendikten sonra gözlemevine astronomik saat yaptı. İşte tevazuda toprak gibi olmanın önemli  örneklerinden biri. Takiyüddin Raşid ve arkadaşları İstanbul Rasathanesi’nde son derece hassas gözlem katalogları hazırladılar. Bazı gökcisimlerinin de fiziksel ölçümlerini yapmayı başarmışlardı. Ayrıca Takiyüddin Raşid trigonometri alanında da çok ilerlemişti. Copernicus daha kotanjanttan söz etmemişken, Takiyüddin  bunların tanımlarını vermekle kalmamış aynı zamanda kanıtlamalarını yaparak cetvellerini hazırlamıştır. Matematik alanında  geliştirdiği yöntemler bir sayfaya sığmayacak kadar çoktur. Bunun yanı sıra Takiyüddin ondan fazla eser kaleme almıştır. İstanbul Rasathanesi 1578’e kadar tam verimle çalışmıştı. Lakin 1577’de görülen kuyrukluyıldız ve hemen bir sene sonra baş gösteren veba salgını insanları endişelendirmiştir. Halk Takiyüddin ve arkadaşlarının meleklerin ayıp yerlerine baktıkları için Allah’ın  gazabına uğradıklarına inanmıştır. Bu görüşü dönemin şeyhülislamı Kadızade Ahmed Şemseddin Efendi de destekleyince III. Murad  isyanı bastırmak için Kılıç Ali Paşa’ya rasathaneyi yıkma emri vermiştir. Rasathanenin bu hazin sonu Takiyüddin’i kahretmiştir. Bu olaydan sonra evine kapanmış, oldukça sıkıntılı ve üzüntülü dönemler  geçirmiştir. 18 Şubat 1585’de vefat eden dahi astronomun kabri Beşiktaş’da Yahya Efendi’nin Dergahı’ndadır. Böyle bir dehanın bu şekilde harcanması insanı ister istemez üzüyor. Takiyüddin’in isminin pek duyulmaması biraz mütevaziliğinden olsa gerek. Allah ondan razı olsun. kaynak: takiyuddin.org İlgili Aramalar:astronomi gökbilim takat takiyuddin raşid BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE TARİHİ GERÇEKLER Gökbilimin Üstadı Takiyüddin Babası da bir alim olan Takiyüddin Raşid 1521’de Şam’da doğdu. Mısır ve Şam’da döneminin tanınmış alimlerinden fıkıh, hadis ve  tefsir de... Devamı » Fenomenolojinin doğru bilgiye yaklaşımı 19:48 gölge 0 Fenomenoloji felsefe, mantık psikoloji ve diğer bilimler için temel oluşturmaktadır. Fenomenoloji bir temel bilim alanı olarak tanımlanmaktadır. Fenomenolojik yaklaşım eğitim bilimleri, psikoloji, tıp gibi insanla ilgili bilimler gün geçtikçe yaygın olarak kullanılmaktadır. Fenomenoloji “Yeniden öğrenme” veya “yeniden araştırma” çabası olarak nitelenir .  Fenomoloji, bilginin özünü, anlamını ortaya çıkarmak için fenomelojik yöntemi kullanmaktadır. Fenomen, başka anlamlarda da kullanılsa da aslında bilinç demektir. Loji kelimesi de bildiğimiz gibi bilim demektir. Yani Fenomenoloji, kabaca bilincin bil.  1907 yılında Husserl’in Göttingen Üniversitesi’nde verdiği dersler, fenomenolojinin temel varsayımlarını ve kavramlarını ortaya koymaktadır. Husserl’e göre,  “Fenomenoloji görerek, aydınlatarak, anlam belirleyerek ve anlam ayrımı yaparak yol alır. Fenomenoloji karşılaştırır, ayrım yapar, bağlar, ilişkiye sokar, parçalara böler, öğelerine ayırır. Kuramlaştırmaz, matematikleştirmez; zira, tümdengelimli kuram alamında hiçbir açıklamada bulunmaz”. Fenomenolojinin tarihini Platon’dan başlayan bir iz sürmeyle anlatmaya girişmek mümkün, ya da Hegel ile başlatılacak daha yakın tarihli bir açıklamasına girişilebilir. Ama, fenomenolojinin bir “disiplin” olarak kurucusu Edmund Husserl‘dir.  Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde görülen bilimlerdeki ve düşüncedeki genel tıkanmanın içinde doğup gelişen bir “felsefe görüşü” ya da “felsefe akımı” olarak kaydetmek yerinde olur. Aslında, bu genel tıkanma, Birinci Dünya Savaşı’nın yıkımında karşılığını bulan, ekonomik olduğu kadar siyasal, ideolojik olduğu kadar kültürel değerlere ilişkin bütünsel bir bunalımın parçasıdır. Husserlci fenomenoloji, bu bağlamda, metafiziği sona erdirerek “somut yaşantıya dönmek” ve böylece tıkanmış olan felsefeye “yeni bir başlangıç sağlamak” iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Fenomonoloji, (“görüngübilim” olarak çevriliyor) genel felsefe akımlarında olduğu gibi özne-nesne ilişkisini konu edinir. Nesneyi, en genel anlamda öznenin dış dünya ile kurduğu ilişkilerinde algıladığı, deneyimlediği şeyler olarak görmesiyle pozitivizm ve ampirizmle benzer bir eğilim içinde görünür. Ancak bu görünüş esas itibariyle yanıltıcıdır, çünkü Husserlci fenomenolojinin ayırıcı noktası özün bilgisine ulaşma iddiasıdır ve nesnelerinin özlerinin bilgisine ulaşmanın yolu da gözlem ya da deney değil akıldır. Tek tek nesneler, fenomonolojiye göre, belirli genel yasalara bağlı şeyler değil, varlıkları yalnız raslantı kavramıyla açıklanabilir olan şeylerdir. Özün bilgisi bu anlamda doğa yasalarının ve nesneler arası ilişkilerin bilgisi değil, fiziksel dünyanın koşullarından bağımsız özsel olanın bilgisidir. Bu da ancak, bilinçteki varlıkları rastlantı kategorisiyle açıklanabilir olan nesnelerin biliçteki “tikel varlıkları itibariyle” ele alınıp incelenmesiyle olanaklıdır. Dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayalı bir yöntem olmasıyla fenomenoloji, doğayı ve dolayısıyla doğabilimini dışta bırakır. Bu yaklaşımın ampirizmin ve pozitivizmin teorik önermelerini yadsıdığı açık olsa gerek bu açıdan. Fenomonoloji, bu ifadelerden ortaya çıktığı üzere bir tür öz‘lerin araştırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır; çünkü, bütün ontolojik ve epistemolojik sorunlar sonunda özlerin betimlenmesi sorununa geri götürülebilir. Özsel bilgi arayışıyla ortaya çıkmış olsa da fenomenoloji esas olarak “öz’lerin bilimi” şeklinde anlaşılmamalıdır, “öz’ü görüleyen Bilinç’in bilimi” demek daha yerinde olur. Algının ya da bilincin özü’nün betimlenmesi sorunu, fenomenolojinin konusudur. “fenomenolojik indirgeme” denilen yöntemsel yaklaşımı dile getirmek yerinde olacaktır. Özün bilgisine ulaşma, fenomenolojik yönteme göre, iki tür indirgeme işlemi ile olanaklı olabilir. Hem dış dünyanın varlığı, hem de duyumsallığımız askıya alınır ya da daha yaygın ifadeyle paranteze alınır. Fenomenolojik yönteme bu anlamda “paranteze alma” da deniliyor. Nesneler arası ilişkiler ve nesnenin algılarımıza yansıyışı paranteze alınır. Fenomenoloji, her şeyden önce, fenomeni, yani dolaysız olarak verilmiş olanı betimlemeye dayanan bir yöntemdir. İlgili Aramalar: BİLİM TEKNOLOJİ KÜTÜPHANE Fenomenolojinin doğru bilgiye yaklaşımı Fenomenoloji felsefe, mantık psikoloji ve diğer bilimler için temel oluşturmaktadır. Fenomenoloji bir temel bilim alanı olarak tanımlanm... Devamı » 'Göktaşı vergisi' köylüleri isyan ettirdi! 01:14 fisti finare 0 Bingöl'ün Sarıçiçek köyüne 2 Eylül gecesi düşen göktaşının parçalarını bulabilmek için köylüler ve bölgeye akın birçok yerli ve yabancı, dağ taş demeden çoluk çocuk arama yapıyor. Ancak gramı 60 dolar olan göktaşı parçaları Maliye'yi de harekete geçirdi. Bingöl Maliye Müdürlüğü, meteor parçalarının vergiye tabi tutulacağını bildirince köylüler isyan etti: Göktaşı gökten gelmiştir, vergiye tabi tutulamaz. Bingöl merkeze bağlı Sarıçiçek köyüne 2 Eylül gecesi düşen meteorun parçalarının çok değerli olduğunun anlaşılması üzerine, köylüler kadar yurt içi ve yurt dışından da birçok kişi bölgeye akın etti ve çoluk çocuk hiç durmadan arazide göktaşı parçaları arıyor. Ne var ki göktaşlarının peşine şimdi Maliye de düştü. Bingöl Maliye Müdürlüğü ekipleri, Sarıçiçek köyünde yaptığı incelemede göktaşının vergiye tabi tutulacağını duyurdu. Bunun üzerine köylüler, "Göktaşı gökten gelmiştir, vergiye tabi tutulacağını düşünmüyoruz" dedi. Bingöl merkeze 10 kilometre mesafede, 600’e yakın hanenin bulunduğu, 3 bin 200 nüfuslu büyük bir köy Sarıçiçek Köyü...  2 Eylül gecesi dünya yörüngesindeki Vesta asteoridinden kopup atmosfere girdikten sonra büyük bir patlamayla parçalanan meteor, Sarıçiçek Köyü ve çevresine saçıldı. Kendi halinde yaşamını sürdüren köylünün hayatı o gece değişti. İşi gücü bırakan köylüler, yaşlısından çocuğuna, gece gündüz demeden, dağ taş meteor parçası arıyor. Herkesi topyekûn seferber eden bu çabanın nedeni, meteor tüccarlarının akın ettiği köyde meteor parçasının 1 gramının 60 dolara kadar alıcı buluyor olması... GÜNDEM GÖKTAŞI Başlangıçta köy ve çevresinde göktaşlarını toplayanlara deli gözüyle bakanlar, taşların altından bile değerli olduğunu fark edince kendini dağa taşa vurmuş. Elazığ, Tunceli, Diyarbakır, Şanlıurfa gibi çevre illerden insanlar kamyon kamyon taş aramaya geliyor. Köy ve çevresindeki dere yatakları bile göktaşı arayanlarla dolu. Yan yana yürüyen, karşılıklı konuşanların bile gözü hep yerde. Bingöl merkezdeki kahvehane ve esnaf sohbetleri de göktaşına odaklanmış durumda. En iyi göktaşı hangi bölgede bulunur, en büyük parçayı kim bulmuş, kim gramını kaça satmış konuşmaları uzayıp gidiyor. İlgili Haber Fenerle gök taşı arıyorlar Fenerle göktaşı arıyorlar Hikâyeler öyle oluyor ki şehir efsanelerine bile dönüşüyor. Örneğin, konuşulanlar arasında büyük boyda taş bulan bir kişinin hastanede tedavi altına alındığı söyleniyor. Taşın gece ışık tutulunca parladığı ve daha kolay bulunduğu dedikodusu yüzünden ise halen gecenin zifiri karanlığında elleri fenerli insanlar dağlarda tepelerde göktaşı arıyor. 475 gramlık parçayla rekor Hasan Beldek'te... KİMİ EV, KİMİ ARABA ALDI Aradan geçen 2 ay içinde, köylülerin 1 milyon liranın üzerinde satış yaptığı belirtiliyor. Meteor parçalarından büyük paralar kazananlardan kimileri ev, araba almış; gramlık satış yapabilenler borçlarını sıfırlamış. Göktaşı bulanlar arasında Hasan Beldek, rekoru elinde tutuyor. Beldek, Sarıçiçek Köyü yakınındaki tepede tam bin 475 gramlık meteor parçası bulmuş. Bir dinlenme tesisinin oto yıkama bölümünde aldığı bahşişler karşılığında çalışan 30 yaşındaki Beldek, taşı nasıl bulduğunu ve sonrasını şöyle anlatıyor: “1 Kasım seçim günü oyumu kullandıktan sonra evde oturuyordum. Bütün köy etrafa yayılmış göktaşı arıyordu. Evdeki baldızımla, kayınvalidem ‘Sen niye aramıyorsun?’ diye üzerime geldiler. Israrlarına dayanamayıp kendimi dışarı attım. Sonra köyün yakınındaki tepede dolanmaya başladım. Yaklaşık 3-4 saat o bölgeyi taradım. Bir yetişkin yumruğundan daha büyük boyutta siyah parlak bir taş bana bakıyordu. Taşı bulur bulmaz evdekileri arayıp haber verdim. Taşı bulmanın heyecanıyla biraz daha aramayı düşünmek aklıma bile gelmedi.” Meteor parçalarının gramı köye gelen meteor tüccarları arasında 60 dolara rahatlıkla alıcı bulurken, Hasan Beldek’in elinde yaklaşık 1.5 kiloluk bir servet yatıyor. Gramı 60 dolardan hesaplandığında taşın değeri 250 bin lira ama Beldek, internet sitelerinde taşın gramının 200 dolardan satıldığını öğrenince biraz daha beklemeye karar vermiş. Kendisine yapılan 300- 350 bin lira arasındaki teklifleri de şimdilik reddediyor. Evli ve 3 çocuk babası Beldek, bir süredir işsiz. Zaman zaman inşaatlarda sıvacılık yapıyor ya da Bingöl çevresindeki fabrikalarda çalışarak geçimini sağlamaya çalışıyor. Ekonomik sıkıntılar nedeniyle sarılık hastalığının tedavisini de yarım bırakmış. Bu sıralar bir dinlenme tesisinin oto yıkama bölümünde aldığı bahşişler karşılığında çalışan Beldek, “Yıllardır ekonomik sıkıntı içinde yaşıyoruz. Bu bize Allah’ın bir lütfu. O taş benim kısmetim olarak orada beni bekliyormuş. Gittim ve onu oradan aldım. Bundan sonra bir nebze olsun ailecek rahatlamak istiyoruz. Meteor parçaları internet sitelerinde bizden aldıklarından çok çok yüksek fiyatlara satılıyor. O yüzden ben de şimdiye kadar söylenenden daha fazla verecek bir müşteri olursa diye bekliyorum. Eğer iyi bir rakama elimden çıkarabilirsem Bingöl’de 2 daire alıp İstanbul’da kardeşlerimle beraber çalışabileceğim bir börekçi açmak istiyorum” diye konuştu. 'GÖKTAŞI GÖKTEN GELMİŞTİR, VERGİYE TABİ TUTULAMAZ' Sonuç olarak, göktaşı parçalarını toplayıp satan köylüler ciddi gelirler elde etti. Köylülerden Mehmet Nezir Ergün, Göktaşı parçalarının gramına 15 ile 60 dolar fiyat verildiğini belirtti. bu taşları önce değersbiz zannettiklerini belirten Ergün, "Bu taşın asıl değerini İstanbul Üniversitesi’nden bir akademisyenin tespiti ile öğrendik. Bu taşların gramı 60 dolara kadar satıldı. Ruslar 15 dolardan 60 dolara kadar satın aldılar. Almanlar da taş için buraya geldi. Geçen hafta sadece 200 bin dolar döviz bıraktı. İnşallah bu taştan herkes bulur. Gariban insanlar hep arıyor. Onların daha ihtiyacı var. İnternet üzerinden de müşteri arıyorlar. Amerikalı yetkililer ve koleksiyoncular bile takip ediyor. Danimarka’da bile irtibatlı olduğumuz insanlar var. İnşallah burası turistlerle dolacak. Çevre illerden kamyonlarla insanların geliyor ve alanda taş arıyorlar. Şu ana kadar en yüksek 1470 gram taş bulduk. Taşların ağırlığı 1 gram ile 1.5 kilo arasında değişiyor. Taşın değerli olduğunu anladıktan sonra, alıcıları da çoğaldı" diye konuştu. MALİYE DENETİMDE Bingöl’de köylülerin göktaşlarını satarak para kazandıkları açıklamasının ardından maliye köylülerin peşine düştü. Maliye Müdürlüğü ekipleri, bugün gittikleri köyde köylülere satılan göktaşlarının vergiye tabi tutulacağını bildirip, incelemelerde bulundu. Göktaşının, maliye kanunlarına göre vergiye tabii tutulacağını öğrenen köylüler, göktaşının doğal bir zenginlik olmadığını uzaydan geldiğini belirterek, vergiye tabi tutulmaması gerektiğini savundu. Göktaşının doğal zenginlik olmadığını ve uzaydan geldiğini belirten Sarıçiçek Köyü sakinlerinden Rıdvan Ergün, "Göktaşı ile ilgili Maliye’den geldiler. Devlete aittir dediler. Biz taşı yer altından çıkarmadık. Gökten, Allah tarafından gönderildi. Bildiğimiz kadarıyla vergisi olmaması lazım. Yer altından çıkan zengin madenlerden vergi alınması lazım. Bildiğim kadarıyla da vergi veren yok. Elimde 40 gramlık bir taş var. 21 bin liradan sonra vergi verileceğini haberini duyduk. Vergiye tabi tutulacak kadar taş da yok elimizde" dedi. "TİCARİ ŞİRKET KURMADIK" Ticari faaliyet olarak 21 bin liranın üzerinde taş alım-satımının vergiye tabi tutulacağı bilgisini aldıklarını ifade eden İsmail Ergün de, sattığı taşlarla araba aldığını ve herhangi bir fatura bulunmadığı için bireysel bir faaliyet yaptığını anlatarak, "Bu sabah, maliye köye geldi. Yağan göktaşlarının vergisi olup, vergi alınması için araştırmaya gelmişler. Köylüler taş topladı, tamam. Köylü ticaret yapmadı. Köylüler ancak borçlarını ödedi. Bunun da vergisi kesilmemesi lazım. Gökten gelen bir taş sonuçta. Bunun vergiye dönüşmemesi için elimizden geleni yapacağız. Araba aldım, ancak kardeşimden borç alarak aldım. Çoğu borç. Bugün vergi alacaklarını söylüyorlar, neyin vergisi alınacak? Biz de bilmiyoruz. Biz bu taşların vergiye tabii tutulacağını düşünmüyoruz. Şirket kurmadık, eleman tutup taş toplamadık. Birkaç parça taş topladık. Onun da vergiye tabi tutulacağını düşünmüyoruz" diye konuştu. İÇİNDE 60'A YAKIN ELEMENT VAR İstanbul Üniversitesi yürütücülüğünde oluşturulan ve aralarında NASA’nın da yer aldığı 33 kurum tarafından Sarıçiçek meteoridiyle ilgili detaylı araştırmalar sürdürülüyor. Bingöl Üniversitesi Fizik Bölümü Başkanı Prof. Dr. İskender Demirkol, kendilerinin de laboratuvarlarda araştırmaları sürdürdüklerini belirterek, “Yaptığımız ilk araştırmalarda taşın içinde 60’a yakın element izledik. Bunlar arasında yoğun bir şekilde titanyum ve mangan bulunuyor. Ayrıca eser miktarda altın, toryum ve uranyum da var” dedi. 'TAŞI İŞLEMEK MÜMKÜN DEĞİL' Bingöl Üniversitesi Araştırma Merkezi Müdürü İbrahim Erdoğan, taşın işlenebilir bir yapısı olmadığını belirterek, “Bir çimento harcı gibi düşünün. İşlemeye çalıştığınız anda çimento gibi dağılıyor. Bu nedenle bu taşların ticari anlamda değişik şekillerde kesilerek veya işlenerek kullanılması mümkün değil. Ancak bulundukları şekilleriyle değerlendirilebilirler” diye konuştu. kaynak: posta.com.tr  tarih: 20-11-2015 İlgili Aramalar: göktaşı, düştü, göktaşı kaç para, göktaşından ne yapılır BİLİM TEKNOLOJİ SIRADIŞI HABERLER 'Göktaşı vergisi' köylüleri isyan ettirdi! Bingöl'ün Sarıçiçek köyüne 2 Eylül gecesi düşen göktaşının parçalarını bulabilmek için köylüler ve bölgeye akın birçok yerli ve yab... Devamı »   Önceki Kayıtlar Ana Sayfa Kaydol: Kayıtlar (Atom) Bizi E-posta ile takip edin Populars Comments Archive En+10 Acı sözler, acılı sözler, aşk acısı çekenlere acı sözler ...Acı... İnanması zor, Katlanması güç ama, Alışıyor insan bir müddet sonra yaşamaya. Sırtının ortasında onlarca bıçakla... Sperm yutmak SPERMİN KADIN İÇİN YARARLARI Sperm yutmanın hiç bir olumsuz yanı yoktur , hatta cilde yararlı olduğuda ortaya koyulmuştur. Spermin Kad... Erotik karikatürlerde kadın erkek ilişkisi Karikatürler zaman zaman güldüren bazende düşündüren komik karikatürler. Onlarca sözle anlatılmak istenenleri bir karikatürle anlatabilsin... Online Yazı Yazma Siteleri Yararlı Bir Çok Site Adresleri  Faklı yazı çeşitleri http://cooltext.com/ http://flamingtext.com/   http://www.3dtextmaker.com/   ht... Ses ve ışık kirliliğinin insan sağlığına etkileri Işık ve ses kirliliği Işık ve ses kirliliğide(gürültü kirliliği) çevre kirliliğinden sayılır. Çevremize attığımız atıklar nasıl sağlığı... Kadın sünneti kuzey Irakta hala devam ediyor :(( The Washington Post, Kuzey Irak’taki bölgesel Kürt yönetiminde yaygın olarak uygulanan kadın sünnetini haber konusu yaptı, 7 yaşındaki ... ÇALGI ÇENGİ 2 - BEHZAT Ç. bölümü gülmekten kopacaksınız :)) Çalgı Çengi filmi ve Star tv deki İşler Güçler dizisinden tanıdığımız Ahmet Kural ve Murat Cemcir Behcat Ç dizisinde Çalgıcı olarak gittikl... 3 tekerlekli bisikletler heryerde her işte Çeşit çeşit 3 tekerlekli bisiklet modelleri, pedallı 3 tekerlek bisikletler, elekrikli 3 tekerlekli bisikletler, motorlu 3 tekerlekli bisikl... En güzel doğa manzara resimleri walpaperler Seçmece büyük boy doğa manzarası walpaper duvar kağıtları İlgili Aramalar: ÇANAKKALE' DE bilmedikleriniz görmedikleriniz -1 İBRETLİK GÖRÜNTÜLER ! .. İlkkez bu görüntüleri görecek ve çanakkale destanına verdiğimiz değeri görünce üzüleceksiniz. İyi bakın tarihe ne... Arşiv Arşiv Ocak (7) Aralık (30) Kasım (15) Ağustos (3) Temmuz (6) Haziran (4) Nisan (2) Mart (1) Şubat (2) Ocak (1) Aralık (2) Kasım (11) Ekim (18) Eylül (5) Ağustos (1) Temmuz (11) Haziran (2) Nisan (5) Ocak (5) Kasım (11) Ekim (3) Eylül (17) Ağustos (3) Temmuz (2) Haziran (1) Mayıs (14) Mart (4) Şubat (17) Ocak (30) Aralık (55) Kasım (28) Ekim (31) Eylül (42) Ağustos (34) Temmuz (29) Haziran (32) Mayıs (64) Nisan (47) Mart (65) Şubat (53) Ocak (37) Aralık (28) Kasım (49) Ekim (108) Eylül (116) Ağustos (141) Temmuz (171) Haziran (97) Mayıs (40) Nisan (7) Mart (1) Şubat (23) Bölümler BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER ÇOK ÖZEL SÖZLER FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO TARİHİ GERÇEKLER İletişim Formu Ad E-posta * Mesaj * Bugün seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz? Ordan Burdan Türk Omaha Yerlileri miskokulu lezzetler Elmalı Tarçınlı Muzlu Kek Türk birliği Cephesi TBC Türk Birliği Cephesi Logo TÜRK YUVASI Ağaçlar da Ağrır (hastalanır) - Tatar Türkçesi (Türkiye Türkçesi Altyazılı HD Çizgi Film) Gözüme Takılanlar Kenya İzlenimleri Satarım Kredili konut satışı düştü Tabiatname Tabiatname ilginç…? Olay Reklamlar BABA KESTİRİYORUM... ALLAH İYİLİĞİNİZİ VERSİN BU NASIL REKLAM SAKLI SIRLAR ÇOK ÖZEL SIRLAR Mustafa Kemal Atatürk tarihinbelgeleri.com Canlı Site Trafik Feedjit Live Blog Stats Ömer Hayyam Diyorki; Geçmiş günü beyhude yere yad etme. Bir gelmemiş an için feryat etme. Geçmiş gelecek masal bunlar hep. Eğlenmene bak ömrünü berbat etme. Niceler geldi, neler istediler. Sonunda dünyayı bırakıp gittiler. Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi? O gidenler de senin gibiydiler. Dünyada ne var kendine dert eyleyecek? Bir gün gelecek can bedenden gidecek. Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün... Zira senin üstünde de otlar bitecek. Ömer Hayyam Necip Fazıl Kısakürek Diyorki Konular BİLİM TEKNOLOJİ CİNSEL HABERLER ÇOK ÖZEL SÖZLER FOTO GALERİ GEZDİM GÖRDÜM KÜTÜPHANE OLAY REKLAMLAR ÖZEL FIKRALAR POLEMİK ANALİZ SIRADIŞI HABERLER SİNEMA DİZİ MÜZİK VİDEO TARİHİ GERÇEKLER Son Yorumlar